2024 Okuma Listesi
18. Hafta - 18. Kitap
Francis Scott Fitzgerald’ın Benjamin Button'ın Tuhaf Hikâyesi adlı novellası 2024 yılında okuduğum 18. Kitap oldu. İş Bankası Kültür Yayınları tarafından Bülent O. Doğan çevirisiyle çıkmış. Elimdeki Aralık 2023 baskısı. Francis Scott Fitzgerald romanı da filmi de Türkiye’de çok sevilen Muhteşem Gatsby’nin yazarı. Benjamin Button'ın Tuhaf Hikâyesi 1922’de yazılmış, 2009’da sinemaya uyarlanmış. Dilini biraz basit bulsam da orijinal kurgusu yüzünden okunması gereken bir kitap olduğunu düşünüyorum.
Yazara bu kitabı yazma konusunda ilham veren, Mark Twain’in, “Hayatın en iyi kısmının başta, en kötü kısmının da sonda olması ne yazık,” sözü olur. Kurguladığı ana karakter Benjamin Button, 1860 yılında yaşlı olarak doğar, sonra gençleşmeye başlar. Zaman onun hayatında diğer insanlara göre ters yönde akmaktadır. Bu ilk etapta güzel bir şeymiş gibi görünse de aslında tam bir felakettir. Çünkü Button’un hayatı deneyimleme sırası da normal bir insanın tam tersi bir şekilde gerçekleşir. Yaşıtlarının başında kavak yelleri eserken olgun olan Button, olgunlaşması gereken dönemlerde eğlence hayatına dalar. Çok sevdiği eşi bile gözünde eski ışıltısını kaybeder. En kötüsü daha ileri yaşlarda çocuğa dönüşmesi olur. 1920 yılında, torununun doğumuyla birlikte artık tam bir bebektir. Geride bıraktığı 60 yıllık hayatı sanki hiç yaşanmamış gibidir.
Bizi uyuyabilmek için içmeyen anlamaz
Bizi kederin hücremize nasıl sızışına tanık olmayan anlamaz
Bizi şarkıların üzerinden tank gibi geçmeyenler anlamaz
Bizi kitap okuyup da halden anlamayanlar anlamaz
Bizi biz anlarız ve biz her yerdeyiz
BİZE SELAM OLSUN
Bugünün dünyasında ise birey var olduğunu hissetmek için tüketmektedir; ama bu varoluş inşa edilmiş sanal bir varoluştur. Zihinde inşa edilen varoluş biçimi ve bunu sağlayacak tüketim araçları son derece dinamik olup sürekli değişmekte, domino taşları gibi bir sonrakini harekete geçirmekte ve böylelikle birey do, ye yumsuz bir şekilde tüketme ihtiyacına sahip olmaktadır. Tüketilen her nesne bir başka nesnenin açlığını inşa etmektedir. Dolayısıyla modern insan doyumsuzdur, doyamamaktadır. Son derece rasyonel ve büyüleyici/cezbedici şekilde işleyen alışveriş merkezleri ise tüketim tutkularının kurumsallaşmış yapıları olarak işlev görmektedir.
Edindiğimiz nesneleri nasıl kullanırız? Önce yiyeceklerle içeceklerle başlayalım. Zenginlik, seçkinlik kuruntularımıza uygun düşüyor diye besleyici olmayan, tatsız (bembeyaz, "taptaze") francalayı yeriz. Aslına "yediğimiz" bir kuruntudur, yediğimiz nesnelerin gerçekliği ile ilişkimizi yitirmişizdir. Damağımız, bedenimiz, aslında kendilerini ilgilendiren yeme eyleminin dışında bırakılmıştır. Markalardır içtiğimiz. Bir şişe Coca Cola içerken Coca Cola reklamındaki cana yakın kızla, oğlanın resmini içeriz "hayatın gerçek tadı"nı içeriz; Amerikalıların o büyük tiryakiliğini içeriz bu seçmede damağımızın yeri en sonda gelir. Tüm gerçekliği reklam kampanyası ile yaratılan yalancı bir imgeden oluşan "sağlığa yararlı" sabun ya da diş macunu gibi tüketim maddelerine gelince, durum daha da kötüleşir.
Hayvanların kurduğu sistemde, yalnızca domuzlar, özellikle Squealer ve Napoleon gibi karakterler, diğer hayvanlar üzerinde kontrol kurar. Squealer, propaganda ve manipülasyon yoluyla hayvanları yönlendirirken, Napoleon ise otoriter bir lider olarak hareket eder. Çiftlikteki yaşam, zamanla daha zorlaşır ve hayvanlar yine sömürü altına girerler. Kitap, güç, otorite, propaganda ve manipülasyon gibi konuları ele alırken, aslında insan toplumlarındaki politik süreçleri ve insan doğasındaki çelişkileri de gözler önüne serer. "Hayvan Çiftliği"nin temel fikri, güç arzusuyla hareket edenlerin, herhangi bir topluluğun içinde benzer bir baskı sistemi yaratabileceği ve bunun sonucunda toplumun genel çıkarlarına zarar verebileceğidir.
Eleştiren Kavram: "Hayvan Çiftliği"nde eleştirilen kavramlar arasında toplumsal adaletsizlik, demokrasi eksikliği, ideolojik manipülasyon, otoriter liderlik ve güç zehirlenmesi gibi konular bulunmaktadır.
Hayvan ÇiftliğiGeorge Orwell · Can Yayınları · 2020246,5bin okunma
Kitap: Yeryüzünün Lanetlileri
Yazar: Frantz Fanon
Yayın Bilgileri: Versus Yayınları – Mayıs 2013 – 2.Baskı
Frantz Fanon, 6 Aralık 1961 tarihinde lösemiden dolayı hayatını kaybettiğinde henüz 36 yaşındaydı. 36 yıllık kısacık yaşamının gerisinde ise “Yeryüzünün Lanetlileri” gibi sömürgeciliğin karşısında adeta manifesto niteliği taşıyan bir eser
Modern olmayan zamanların insanları için ihtiyaç ve tüketmek, öncelikle hayatta kalmakla veya hayatı kolaylaştırıcı şeyleri elde etmekle ilgiliydi. Modern dönemle birlikte ihtiyaçlar sınırsız hâle geldi. Bunu isteyen ve yaygınlaştıran ise, modern zihniyetin bizzat kendisi, ya da başka bir deyiş- le kapitalist sistem oldu. Kâr güdüsü ile hareket eden kapitalist sistem, varlığını sürdürebilmek için mevcut ihtiyaçları kamçılaması ve yeni ihtiyaçlar yaratması gerekiyordu. Ancak böylelikle ürettiklerini satabilirdi. Amacına ulaşmakta da zorlanmadı. Bunu ise ihtiyaçları kesintisiz bir şekilde eskime ve yenileme sürecine tabi kılarak gerçekleştirdi. Artık eskimek, eşyanın kullanılmaz hale gelmesiyle değil, moda, trend gibi kavramlarla ilgilidir. Bu aşamadan sonra kapitalizmin tüketim kültürünün varlığını sürdürebilmesi yeniye, modaya uygunluğa, tüketmeye tutkuyla bağlı kişilikler inşa etmekle doğru- dan ilgili hale gelmiştir. Bu aşamada da kitle iletişim araçları önemli işleve sahip olmuştur. Artık, kapitalizmin ideolojik aygıtı durumundaki kitle iletişim araçlarının misyonu, söz konusu kişilikleri inşa etmekle ilişiklidir. Reklam ise amaca ulaşmada kitle iletişim araçlarının en önemli araçlardan birisidir.
A) Postman TV öldüren eğlence kitabını esprili yöntem olarak gören 2 faktör;
1- İroni: Postman, televizyon ve popüler kültürün etkilerini eleştirirken ironi kullanır. Televizyonun bilgi alışverişini basitleştirdiği ve kamusal tartışmalardaki kaliteyi düşürdüğü konusunda sık sık ironik bir tavır takınır. Bu yaklaşım, okuyuculara mesajı daha etkili
19. yüzyıla ait bir efsaneye göre, Gerçek ve Yalan bir gün karşılaşırlar. Yalan, Gerçek'e: "Bugün muhteşem bir gün!" der. Gerçek, gökyüzüne bakıp iç çeker, çünkü gün gerçekten de çok güzeldir. Birlikte biraz zaman geçirirler. Derken bir kuyuya varırlar. Yalan, Gerçek'e: "Su çok güzel, haydi birlikte yıkanalım" der. Gerçek biraz şüphelidir; suyu kontrol eder ve gerçekten de çok güzel olduğunu fark eder. Bunun üzerine ikisi de kıyafetlerini çıkartıp yıkanmaya başlarlar. Aniden, Yalan sudan çıkar, Gerçek'in kıyafetlerini giyer ve hızla kaçar. Gerçek, kuyudan çıkar; elbiselerini bulamayınca bir hayli öfkelenir. Yalan'ı bulmak ve elbiselerini geri almak için her yere koşar. Bu sırada Gerçek'i çıplak biçimde oradan oraya koşarken gören Dünya, bakışlarını küçümseme ve öfke ile geri çevirir ve onu görmek istemez.
Zavallı Gerçek, çaresizlik içinde kuyuya geri döner. Artık sonsuza dek saklanacak ve ortadan kaybolacaktır çünkü çıplaklığından çok utanmaktadır. Yalan ise o gün bugündür dünyayı dolaşmakta, Gerçek gibi giyinip toplumun ihtiyaçlarına karşılık vermektedir. Çünkü Dünya, hiçbir şekilde Çıplak Gerçek ile karşılaşmak istemez.
Çocukları hayvan yavruları gibi yetiştirmeyi bırakmak ve onları insan olarak yetiştirmek için güzel ve iyi nemlendirilmiş bir ciltten başka hedefler koymak gerektiğidir.
Lev Tolstoy'un benzersiz gözlem gücünün, muazzam tasvir yeteneğinin de ilk örneklerinden biridir.
Tolstoy’un yarı otobiyografik denebilecek üçlemesinin ikinci kitabı olan İlkgençlik, ilk kez 1854 yılında yayımlanmıştır.
İkinci kitap da ilki gibi samimi, sade bir kurguya sahiptir. Tolstoy kendini, ailesini ve çevresini gittikçe daha iyi kavrayan kahramanının manevi gelişimini eserinin merkezine alır.
İlkgençlikLev Tolstoy · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 20212,381 okunma
Kitap çok akıcı nastenkaya deli oldum bunun gibi kaşar gorulmemistir bence amk o zaman neden kandırdın sondaki mektup beni deli etti beni sevin diyor yüzsüz gibi ama kitap güzeldi yalnızlığı çok güzel anlatmıştı çok yalnız oldugunndan 4 günde tanıdığı kişiye de aşık olmazsın yani
Beyaz GecelerFyodor Dostoyevski · Puslu Yayıncılık · 201974,2bin okunma
Bu yüzden çocuklar, hayvan yavruları gibi yetiştirilir. Ebeveynlerin en büyük kaygısı onları insani değerlere layık biri olmaya hazırlamak değil, daha iyi beslenmeleri, daha iyi büyümeleri, temiz, ak, yok ve güzel olmalarıdır.