İnsan hem kitap okusun, hem de aydınlıkta olsun, bunu aklı almıyordu. Aydınlıktaysan neden okuyasın. Yaşamak varken, neden okuyasın? Çocuk bunu kendisine sık sık soruyordu.
Çocukken üç silahşörlerin aslında dört olduklarını ve başoyuncunun kitap başlığında yer almadığını keşfettiğimde artık beni hiçbir şey şaşırtamazdı. Yıllar sonra, romanı tekrar okuduğumda, başoyuncu için kitapta yer almak bile bir şans göstergesiymiş. Gölgeler unutulmuş silahşörlerle doludur
Çünkü kendi türünün ne aşağılık şeytanlar olduğu bilgisine, ne kadar namert kepazeliklere başvurabileceği hikmetine sahip olduğu için son derece tedbirli davranıyordu.
Kitap hakkında inceleme yazmayınca vicdanen rahatsız hissettim kendimi. Öncelikle eseri metrobüste okudum bugün/dün. Eser Heidegger ile raportaja dayanmaktadır. Konu da 1933. Yani bu tarihte ne yaşadığı.
1933'te malumunuz olduğu üzere Almanya'da Führer iktidara geldi. Bu tarihten itibaren Almanya'da Yahudilere yönelik otekileştirme başladı. Onları yavaş yavaş toplumdan yok etme faaliyetleri başladı. Bu sırada Heidegger Almanya'da Freigburg Üniversitesine rektör oldu. Burada Führer'in kararlarına bir süre dayansa da baskın ideolojiyi kabul etmek zorunda kaldi. Elbette bunu da yapmak zorunda olduğunu belirterek... Ancak birçok şeye izin vermemiş direnmistir. Bunlardan biri de Yahudilerin eserlerinin yok edilmesi. Üniversite bünyesindeki kendi sorumluluğu altındaki eserleri yaktırmıyor. Bu kitapçık tamamen bu mesele üzerinden ortaya çıkmıştır. Kaldı ki üniversitede 4 yıl görev yaptıktan sonra ayrılmıştır. Elbette günün şartlarında istediğini yapamamış hatta İkinci Dünya Savaşı sırasında İsveç bölgesinde Alman istihkamini kuvvetlendirmek için askere de alınmıştır.
Ayrıca eser, günün bazı sorunlarına da değinmistir. Heideggeri var eden varlığa... Ve bu varlığın teknik karşılığında ki durumuna. Elbette Heidegger deyince düşünceden bahsedilmezlik olmaz. Ondan da var bir tutam bu eserde...
Keyifli okumalar...
"Ağrı Dağı Efsanesi" adlı kitap, Yaşar Kemal'in muhteşem anlatımıyla okuyucuyu Ağrı Dağı'nın sarp yamaçlarına sürükleyen bir destanı işler. Kitap, Ahmet'in evinin önüne gelen bir at etrafında şekillenen olaylarla başlar. Geleneğe göre at Ahmet'e aittir ancak aslında atın sahibi Osmanlı Paşası Mahmut Paşa'dır. Bu
Osmanlıda Çiftler bu tarz buseler hakkında, iki mısra zikrederler:
İki aşıktan biri diğerine ne yaparsa, diğeri de ona aynı suretle, buseye buse ile, okşamaya okşama ile, tokada tokatla mukabele etmelidir (karşılık vermelidir).
Bir kitap okuyordun, dalgın..
İçinde insanlar seviyor, ya da ölüyorlardı.
Genç bir adamı öldürdüler romanda.
Korktun, bütün yininle ağlamaya başladın..
O ölen ben değildim.