Uğruna şiirler,şarkılar,hikayeler,romanlar yazılan,aynı zamanda uğrunda insanların fedakarlıklar yaptığı,yaşamdan soğuduğu,ya da yaşama tutunduğu,uğrunda derin acılar çekdiği o duygu...AŞK!
Peki ya aşk nedir?
Şopenhauer aşkı insan soyunun sürdürülmesi amacıyla insana kurulmuş bir "tuzak" olarak görür.Aslında,insanın kendi tutkularına,öfkesine,ihtiraslarına teslim olduğunu söyler.Ama bu ihtiraslar da hep var olamaz.İnsan kendi istediğine ulaşdıktan sonra,tabii,konu burda "tutkulu aşk"tan gidiyorsa,o tutku ve aşk söner.Bu duyguya ulaşana kadar erkek ve kadın birbirleri için fedakarlıklar yaparlar.Ve bu fedakarlıkları fazilet olarak görürler.Ama eger ulaşamazsa,bu sefer insan söner.Yaşam ve hayat değerini yitirir.
Ama eger "yaşam için yaşam" prensipinin yerini "yaşam için aşk" prensipi tutarsa,o zaman bu bir süre sonra tehlikeli bir hal alır.İçin-için yanan insan hayatdan bütün bağlarını kopartır ve yalnızca acıya odaklanır.Tutkunun insanı mecbur bıraktığı acı insanı çökertir.
Bu noktada Şopenhauer "irade" der.İradenin eşsiz ve çok değerli olduğunu vurgular.
Ama Şopenhauer diger her filozof gibi çelişkidedir ve kadınların hiçbir zaman zekaya sahip olmadıklarını düşünür ve aynı zamanda kadın ve erkeğin tutkusundan doğan bireyin zekasını annesinden aldığını söyler.