Sitede başlamış olan ve benim de "666" (VESVESE TEAM!) kapı numarası ile içerisinde yer aldığım Jack London etkinliğinden dolayı okuduğum bu güzide kitap vasıtasıyla sizlerle beraberiz bir kez daha güneşte kalmış Seyyal Taner taytları .. Benim açımdan zor dediğim incelemelerden biri bu inceleme .. Zorluğu kitabın okunurluğundan ya da zor okunurluğundan dolayı değil , insanların Jack London ' a karşı bakışından kaynaklı .. İstiyorum ki bu adamı herkeşler alsın okusun .. Anlatacak çok şey var ama uzun da yazmamam lazım .. Neyse yavaştan başlayalım ..
Efenim bizim halkımızda Jack London dendiği vakit istemsiz olarak bir çocuk edebiyatı akla gelmektedir .. Bunun bir nedeni , - farzı misal bu kitabı ele alacak olursak - Beyaz Diş adlı bu romanın 90 küsür ayrı kitabevinden çıkmış olması ve çıkan bu kitaplardan en az üçte birlik kısmının çocuk kitabı olarak basılmasındandır .. Bu sadece Jack London için değil , Güliver'in Gezileri ve Robinson Crusoe için de böyledir .. Halbuki Robinson Crusoe 'yu açıp orjinalinden okuyanlar göreceklerdir ki orjinal metin içinde mayın kıvamında döşenmiş yedi sekiz satırlık baya baya beyin yakan atom bombası aromalı cümleler yer almaktadır.. Ve bu eserlerin arka planında anlatılmak istenen bambaşka olgular vardır .. "Büyük resmin tamamı", "Taşlar yerine oturuyor" tribi işte caniko !! Yani demem o ki , bir çocuk kitabı zannedilen bu kitabın daha büyük ve ağır bir misyonu var biz İNSANOĞLU için .. O kısma ilerde geleceğim yalnız her zaman dediğim gibi yazarı bilmek tanımak elzem .. Pek çok Jack London incelemesi yaptım , bir de biografisinden bahsettim sizlere daha öncesinde .. Oralarda da yazdım.. Beni takip edenler , "o ellerin kökünden kopsun yeter yazma" diyecekler ama yeni okuyacakları da düşünmek zorundayım.. Kızma şekerpare !
Pek saygıdeğer kabak kemaneler ... Jack London, doğulu (Doğu diyince dudağın büzülmesin akıtırım beyninin pekmezini .. O günlerde Amerika'nın doğusu yani New York , Boston falan uygar Amerika , batı dedikleri kısım da bildiğin Vahşi Batı cicim..) ve gayet varlıklı bir ailenin kafayı kırmış kızının sahip olduğu tek oğlu ..Evlilik dışı bir ilişkinin meyvesi.. Kafa kırık diyorum çünkü kadın geçirmiş olduğu ateşli bir hastalıktan ötürü balataları sıyırıp evi terk ediyor .. Piyano falan çalan son derece iyi eğitim almış bu kültürlü kadın sonrasında ruh çağırma ve ispirtizma ayinlerine merak salıyor .. Senin anlayacağın tahtalardan bir kaçı harbiden eksik .. Hal böyle olunca doğum yaptıktan sonra eksik tahtaların da etkisiyle çocuğuna bir evlat gibi değil de bir birey gibi yaklaşıyor ve ona iyi bir eğitim veriyor.. Bir ebeveyn gibi yaklaşmıyor ona .. Sonrasında kısa hayatının yarısını serseri olarak geçirmesinin bir sebebi de bu karadul kılıklı anası .. Okul öncesinde okuma yazma öğrenmesinin getirdiği artı değerle hayatına giren kitaplar ve diğer yanda sapkınca bir güdüyle harlanan macera tutkusu .. Bir de buna ek olarak Jack London' ın sözlük karşılığı olan AŞIRILIK olgusu.. Bunu ben değil kendisi söylüyor , " Hayatımda yaptığım her işte aşırıya kaçmışımdır" diyerek. Çalışman lazım deniliyor , herif bir öykü yazmak için günde 19 saat çalışıyor falan .. Tam bir manyak ! Çeşit çeşit iş yapıyor ..Fok balığı avcılığı , altın arama , istiridye korsanlığı ,postacılık , savaş muhabirliği ve daha onlarcası .. Sanırım bir tek kapı kapı dolaşıp atom bombası ve sonrasında bunla müdahale edersiniz diyip yangın tüpü falan satmamış.. Zamanında milletin altın diye gözünün döndüğü dönemlerde Alaska' ya gidip 500 kilo yükü 1.5 -yazıyla bir buçuk- saatte bir dağın tepesine (1200 metre uzunluğundaki yoldan) çıkarıp bu kış burda ölmezsem yazar olucam diyip işbu söylemi kulübesine kazıyan, andiçen bir adam var karşınızda.. Öyle bir deli ! YA HEP YA HİÇ ! "Toz olmaktansa KÜLE döneyim daha iyi." diyeninden.. Adamın hayattaki düsturu bu... Öyle çok şey var ki anlatacak .. Öyle iyi kalpli, öyle azimli , öyle güzel bir adam ki bu!! İşte bu yüzden Jack London incelemelerim bana bir işkence oluyor .. Tam anlatamıyorum ..
Neyse efenim toparlamaya çalışalım .. İşte bu Alaska 'da madencilik yaptığı günlerde kendisi doğayı, şartları ve çevre sakinlerini gözlemlediğini sanırken , kendisinin de gözlemlendiğinin hiç ama hiç farkına varmıyor .. Esasen yanlış bilinen bir olgu vardır Jack London ile ilgili .. Denir ki, Jack London kurtları kutsar , onları yüceltir , onlara hayrandır .. Küçük bir yüzde ile bu önerme kısmen doğrudur ama olayın aslı bambaşkadır.. Karşınızda iri yarı , sarışın , yorulmak nedir bilmez , mavi gözlü dev gibi bir adam düşünün .. Çifter vardiya çalışıyor yorulmuyor falan .. Orman olsa mekan , Phantom'un resurrection'ı diyeceğiz ama ortam kar,kış , buz , kıyamet .. Soğuk da işlemiyor herife.. On ayı gücünde bir de .. Saydığım tüm bu özellikler ,civarın yani Alaska yerlilerinin gözünden kaçmıyor .. Hayran oluyorlar adama .. Bunca çetin şartlarda çalışıp postu deldirmediği için de ona KURT lakabını takıyorlar .. Ve Jack London bu lakabı öyle benimsiyor ki , sonrasında Martin Eden ' da şair Brissenden ismiyle satırlarında can verdiği , ona sosyalizmi aşılayan adam olan George Sterling ' e yazdığı mektupları dahi WOLF imzasıyla gönderiyor.. Çok ünlü bir yazar olduktan sonra çıkan kitaplarının Kurt Dölü ve Deniz Kurdu ismiyle çıkmasının bir sebebi de bu ..Velhasıl kelam tarhanalı jelibonlar .. Sanırım pek çoğunuz Vahşetin Çağrısını okudunuz .. Okumadıysanız da okuyun .. Bu kitap yani Beyaz Diş , Vahşetin Çağrısının devamı niteliğinde yazılmış .. Orada da , Alaska'da altın patlaması yaşanınca kızak çekmesi için civardaki köpeklerin yetersiz kalması sonucu bambaşka bir yerden kaçırılıp Alaska' ya getirilen Buck isimli bir köpeğin başından geçenler anlatılanlar..
Gelelim kitabımıza... Hani çok ama çok efsane filmler vardır.. Daha girişte kameranın açısından , görüntünün akışından anlarsınız bunu .. Bu kitabın girişi size o aurayı veriyor .. Kar ve buzlar altında bir mekan tasviriyle başlayan sayfalar üzerine harala gürele bir kovalamacaya dalıyorsunuz ..Bunu öyle güzel yedirmiş ki Jack London , anlatılır gibi değil .. Ben spoiler vermemek adına anlatmayacağım sizlere ama o tarihlerde , 1900'lerin başlarında böylesi bir şeyi yazmak .. Bir romana böyle girmek ..Ve bu romanın o dönemde neredeyse hiç tanınmayan bir yazar tarafından yazıldığını bilmek .. Yazılanları su gibi içerek okumak .. Tüm bunlar "Jack London Etkisi" dediğim olgu .. Ne zaman okusam bir girdabın içine düşüp sonrasında dehşet hızlı akan bir akarsuda yol alıp ,denize ulaşıyorum.. Kahramanımız isminden de anlaşılacağı üzre kurt ve köpek kırması bir KURT ! Kurt diyorum çünkü kendisi safkan olmamasına , bir melez olmasına rağmen hemcinsleri olan köpeklere düşman ..Kitabın ana çatısını oluşturacak hikayemiz de , Beyaz Diş isimli bu kurdun doğduktan sonra insanların eline düşmesi ile start alıyor .. Jack London' ı bu noktada ayakta alkışlamak lazım .. 269 sayfa boyunca neredeyse hiç diyalog kullanmaksızın bir hayvanın bakışından insanı , insan üzerinden de bir kurdun hayatını aktarmış bizlere .. Öyle kısımlar kaleme almış ki , bazı yerlerde kime insan kime hayvan diyeceğimi şaşırdım .. Bu açıdan bakıldığında insanoğlu denen yok olası canlının kıyıcılığını da bizlere muhteşem olaylar dizisiyle aktarmış .. Kitapta sanırım en çok sevdiğim kısımlar doğduktan sonraki, gelincik ve sincap ile giriştiği savaşların yeraldığı yerler oldu ... Tek kelimeyle EPİK ! Bu arada ben Oda Yayınlarından alıp okudum .. Çeviri muhteşemdi .. Rast gelirseniz gönül rahatlığı ile alıp okuyabilirsiniz .. AH!! Az daha unutuyordum BOZ RENKLİ BU KURDU TÜM KAPAKLARDA BEYAZ ÇİZEN O ELLERİNİZ KIRILSIN ULAN SİZİN !!!
Bir sonraki incelemede görüşmek üzere KUKUMANJEROLAR !!
Esen kalın , İŞSİZ kalın !!
Kısa bir not ..
Martin Eden ve Deniz Kurdu isimli kitapları, Amerikan edebiyatında (denizlerde geçen)
Herman Melville ' ın Moby Dick isimli romanıyla gelmiş geçmiş en sağlam eserlerdir ve Melville' in bu alandaki roman tekeline son verip zirveyi beraber paylaşmışlardır..Ha bu arada Moby ismiyle dinlediğiniz ecnebi gavur sanatçı da bizzat bu Herman Melville ' ın torunudur ..
Bkz : Oh sinyor Tuco !! Ne mübarek bir zatsın sen !