Şimdi bana kötülükten koruduğun şarkını söyle.
Sevdiklerin için yazdığın şiiri oku.
Ateşim yükselirse su içir, korkunç rüyalar görürsem sarılabileceğim kadar yer ayır kendine.
Işığı hep açık tut..
Işığı hep açık tut.
Bu çok önemli.
Telefon numaranı çiğneyip yuttum. Oturduğum sokağı ufaladım sol avcumda. Anahtarlarımı göle fırlattım.
Her panoya “hiç sevmiyorum” yazdım. Nasıl olsa kimse ellerimdeki acıdan kuşkulanmayacak.
Nasılsa herkes özgürlükten yana.
O buram buram tutsaklık kokan
ama inek gibi geviş getirerek özgürlük numarası çeken panolardan yana.
Bu sakalet içinde
zaten sevsem n,olur, sevmesem n,olur.
Yine de iki gözüm önüme aksın,
beter olayım, evim yıkılsın ki sevmiyorum. Dökülsün dudaklarımdaki kırmızı...,,,
Çünkü en gerçeği, en sahicisi bu...
Ay ışığı ulurken balkondan düşürdüğün terlikleri toplayacağım.
Kırık fayanslarına takma kirpiklerimi takacağım.
Sana ait olan bir yalan daha bulacağım.
Bir düşü süsleyebilecek kadar gerçek olacak
ya da bir gerçeği yok edebilecek kadar yalan...
“Dışarıda birileri ölüyor” dedi arkadaşım
“Hayır sadece kar yağıyor” dedim
Bana bu iyi bir nedenmiş gibi geldi
Çünkü gidenler her zaman bir fotoğraf bırakıyor
Nefes alan gökyüzünün ortasındalar
Şarkının en güzel yerinde kopan bir tel gibi
Bir çığlıktan başka bir şey değil arkalarında uzanan
Öylece bırakılıyorlar dışarıya
Kimsenin elini uzatamadığı
kimsenin sözünün aşk olmadığı yerde duruyorlar
Çok uzun yıllar sonra cezaevlerinin inşa edildiği yerler boş araziler olarak kalacak. Belki büyük iş merkezleri, alışveriş alanları, çocuk bahçeleri yapılacak. Belki birilerinin ayakları burkulacak yürürken, birden içlerinde bir sızı büyüyecek. Rüzgarla ve yıllarla silinmeyen can çekişmelerinin, kan kokusunun izleriyle karşılaşılacak. Göremediğimiz, duyamadığımız, anlamak istemediğimiz, bu yüzden hep suçlu kalacağımız acılar için küçük bir bedel ödeyeceğiz. Biricik ve vazgeçilmez olanın, yani hayatın sınırları bu vahşetin içinde son bulmasın diye, işte bu yüzden satırlar unutmamak ve unutulmamak için yazılmalı. Ya da susmalı çok uzun bir yürüyüşe çıkılmış gibi. Dargınlığımız birer birer kaybettiğimiz inançlarımızdan değil mi...
Derimi ve küskünlüğümü sıyır.,
çünkü hayat kurban arar.
Çekirgenin üçüncü sıçrayışı...
Acı büyükse bu bana yakışır.
Ama sıradansın., ama vasatsın., ama elveda.
Baksana.........., sana hiç gözyaşı hediye edildi mi?
Mektuplarını sen yazmadan önce okudum ve sana gözyaşlarımı hediye etmeye karar verdim.
Al avcuna doldur, yüzündeki kabukları soy; kırmızının sızısını gör.
Sokakta birine rastlayana kadar git.
Ve, ve, ve asla geri dönme.
Ama merak ediyorum ; sana hiç aşık olundu mu?
Kalemle kağıt arasındaki dersi çalışıyorum. Yazıyla hayat arasındaki dersi çalışıyorum. Seni hatırlamaya çalışıyorum.
İştah açıcı papağan diyetleri fışkırıyor kızgınlığımdan.
Seninle kalbim arasındaki dersi çalışıyorum. Meleklerin kararsız kaldığı kapıdan geçiyorum.
- daha yeni yeni karşılığını hayatın yazdığı mektuplara rastlıyorum
- sevincim bazen tepetaklak olsa da o “sadece aşk”
demek olan müziği dinliyorum
- sözcükler için, çocuklarım ve beklediğim aşklar için eteklerimi hala gururla
savuruyorsam ;
- hala kırmızı bakıyorsam
- senin gölgenle bıkmadan dans ettiğim içindir
- hala çoğu geceler trompetinin dudaklarımı boyayan
çığlığıyla uyuyorum...
- hala Atilla çıkıp gelecek sanıyorum
- hala vurulmamış gibi yapıyorum ...,
bir de
hala, habire olur olmaz oğlanlara aşık oluyorum