Sezai Karakoç bu kitabında genel anlamda sorumluluktan alıp, şartlara zamanın ruhuna
ve bunları kapsayan yazgımıza değiniyor.
Gereken her şeyi yaparsak olur muyuz, başarabilir miyiz?
Biz neye bağlıyız veya özgürüz.
İdeal olan ve realite ne? Bunlar arasındaki farkı okuduğumuzda karmaşıklığı çözebiliyoruz.
En başta bu kitapta diğer ikisinden farklı olarak gördüğümüz ihtiyatlı olma hali, sabiteleri tekrar hatırlatma, kulluğunun bilincinde yaşayarak ideale yaklaşma ama realiteden kopmadan.
İlk ikisinde yoğun bir şekilde hesaplaşma ve değişim vurgusu varken burada yoldaki çukurlara uçurumlara dikkat etme ihtarı vardı. Bu açıdan kitaplar birbirini tamamlamış oluyor.
Bir diğer önemli nokta varoluşun bağlantıları. Direk aktarıyorum;
“İnsanoğlunun ruh bağlantıları tümüyle şartlara ve zamanla gelene indirgenemez. Belki zaman ve şartlar bağlanışın dış biçim ve görüntülerini etkiler; varoluşun evrelerini hızlandırıp erteleyebilir, ama onları var edip yok edemez, özünden değiştirip dönüştüremez. Asıl, insanın ve insanoğlunun alınyazısıdır ki, onları yorumlar, iter, çeker, sınırlar, onlara kimikez yenilir, ve daha çok onları yener. Onlarla “dünya olgusu” nu biçimlendirir. İnsan, şartları yoğuran, şartlarla karılan, şartlarla didişen, kimi yerde şartlarla uyum sağlarken kimi yerde onlarla çatışan, onlarla yoğrulurken onları da yoğuran bir varlıktır.”120
Yani zaman ve şartlar kadar insanın bunlarla kurduğu bağlantının önemine de dikkat çeker.