"Ben kutsal kumsolucanının, Şeyh Hulud'un dönüşüm geçirmiş haliyim! Ben Tanrınızım!"
Serinin dördündünce kitabı tahmin edilebileceği gibi II. Leto ve bir sır gibi saklanan "Altın Yol" ile başlıyor. Üçüncü kitap ile dördüncü kitap arasında tam üç bin beş yüz yıl geçiyor ve bu sürede II. Leto içinde Ganimet ve Harikulâde'nin torunlarının torunları olduğu bambaşka bir gezegen yaratıyor. Öyle bir gezegen ki eski Dune'dan eser kalmayan, Fremenlerin su hayallerinin gerçek olduğu, bambaşka bir gezegen. II.Leto içindeki tüm kişiliklerle birlikte tek bu gezegeni değil tüm Uzay Loncası'nı, Bene Gesserit'i ve Theliaxları yüzyıllar boyunca yönetiyor. Bütün güç dengelerini alt üst ettiği için kimse tarafından desteklenmiyor ve kimse amacını anlamıyor. Yapayalnız kalmış bir şekilde Altın Yol'dan hiç ayrılmadan insanlık için çabalıyor. Altın Yol öyle bir yol ki bu yol için II. Leto kendinden vazgeçiyor. İşte üçüncü kitap tam olarak bu çabayı, II.Leto'nun bu yol için neler yaptığını anlatıyor.
İlk kitap gibi aksiyon sahnelerinin çok yer almadığı, daha çok diyaloglar halinde ilerleyen kitap öyle güzel yazılmış ki kitabı okurken kendimi sürekli II. Leto'nun nereye varmak istediğini düşünürken buldum. Ama unuttuğum bir şey vardı: "O Tanrı, bizlerse faniyiz."
1980li yıllarda böyle olağanüstü bir dünyayı hayal edip kitap haline getiren yazara her bir sayfadan sonra daha da hayran kaldım. O yıllarda mükemmel bir bilgi birikimine sahip olması, şu anki zamanın da ötesinde bir hayalgücüne sahip olması biz okurlar için tam bir nimet.