Lüzumsuz Adam'ı okurken Oktay Akbal'ı düşündüm. Akbal'ın okuduğum tek kitabı olan "Aşksız İnsanlar" Sait Faik'le aynı damardan beslendiği belli olan, bize İstanbul sokaklarında insanları, mekânları anlatan bir hikâye kitabıydı, Akbal'ın gençliğindendi; hikâyelerin birinde Sait Faik de kendi hikâyesini yazıyordu üstelik! Kimbilir, belki de Lüzumsuz Adam'daki hikâyelerden birisini yazıyordu o an.
Lüzumsuz Adam, aynen Oktay Akbal gibi, Sait Faik'in insanı, insanımızı anlatan ve bunu şehir mekânlarında, ama belki Akbal gibi mekânlardan çok insanın kendisine odaklanarak anlatan bir eser. Bütün hikâyelerde canlı karakterlerle karşılaşıyoruz. Dilin sadeliği, kıvraklığı akıp gidiyor; yazar sadece ve sadece insana, insanın ruhuna odaklanarak bize şehirden çeşitli insanlar anlatıyor; yoksul, kafası karışık, mutsuz, yalnız, neşeli, cıvıl cıvıl insanlar... yazar bu insanlara, toprağa, hatta mezar taşlarına ve onların hikâyelerine sevgiyle bakıyor; çaresiz, mutsuz, yalnız ya da mutlu, neşeli ama acı çekerek, mutsuz ölen insanlar olsun, hepsi yaşadıklarını söylüyor bize; o kadar canlılar, o kadar varlar; işte bu yüzden bu eser o kadar gerçek ve o kadar edebiyat. Ben de Sait Faik'in diğer kitaplarını okumaya devam edeceğim gibi, herkese Lüzumsuz Adam'ı okumayı mutlaka öneriyorum.