Yazımına 656 yılından evvel başlanılan eser, Divan-ı Kebir ile birlikte Mevlânâ külliyatının ekseriyetini teşkil eder. Mevlânâ'nın "Birlik Dükkânı" addettiği Mesnevî, içinde Hint, İran, Yunan, Roma mitolojisi; Yaradılış Destanı, erenlerin kıssaları, âşık masalları, halk öyküleri barındıran; "dünya cenneti"nde insan hürriyetinin anahtarlarını ardışık öyküler içinde vermeyi gaye edinmiş bir eserdir.
Mesnevi'yi Hüsameddin Çelebi'nin isteği üzerine yazmıştır. Katibi Hüsameddin Çelebi'nin söylediğine göre, Mevlana, Mesnevi beyitlerini Meram'da gezerken, otururken, yürürken, hatta semâ ederken söylermiş. Çelebi Hüsameddin de yazarmış. Eserin yazılmaya başlanması da enteresandır. Bir gün Mevlâna'nın dostu ve halifesi Hüsâmeddin Çelebi; Hakîm Senâînin Hadikatül-Hakîka ve Ferîdüddîn-i Attârın Mantıkut-Tayr gibi eserlerinin büyük şöhret bulduğunu, insanların bu eserleri zevkle okuduklarını, Mevlâna'nın da böyle bir eser yazması ve bu eserin hem insanlara faydalı olması, hem de Mevlâna'dan hatıra kalması arzusunu dile getirir. Mevlâna, Hüsâmeddin Çelebiden önce bu ilhamı almıştır; sarığının kıvrımları içinden Mesnevî'nin ilk on sekiz beytinin yazılı olduğu kâğıdı çıkarır, Çelebiye verir. Eserin yazılmasına böylece başlanır. Artık Mevlâna yolda yürürken, sema hâlindeyken, hamamda otururken, her an ve her durumda Mesnevî beyitlerini söylüyor; Hüsâmeddin Çelebi de yazıyordu. Mevlâna akşam söylemeye başlıyor, gün ağarıncaya kadar devam ediyor, Çelebi de şevkle yazıyordu, ilk cilt bittikten sonra Hüsâmeddin Çelebi'nin eşi ölür, iki yıl Mesnevî'ye ara verilir. 1264'de yazmaya yeniden başlarlar.