Meursault algıladığı şeyleri tanımlayamayan, gerçeği bulmayan boş bir bilinçtir. Çünkü bir arayışı yok. Onun kayıtsızlığı ve edilgenliği, işte bu boş bilincin ürünüdür. Her şey, kendiliğinden olup bitmekte, topluma, aile kavramına, dine, tanrıya, hukuka, adım adım yaklaşan ölüme, hayata, dünyaya ve eylemlerine yabancılaşmış ve kayıtsız kalmıştır.
Tüm bu yabancılaşmanın toplumsal ahlaka olması belki bir farkındalık olarak değerlendirilebilir. Peki kişinin kendi benliğine yabancılaşması? Hiçbir duygu ve düşünce olmadan herşeyin nesnesi olmak?
Kitap boyunca dünyanın boş ve manasız olduğu vurgulanır. Bunu düşünmek çok yorucu, hayattan bezdiricidir bu yüzden yaşamın rutinliği karşısında, makineleşmiş bir dünyada makineleşmiş insan, ölümü bile rahatlıkla kabul eder. Hayat yaşamaya değmez. Çünkü yaşam saçmadır.
Cezalandırılan Meursault’nun işlediği cinayet değil, kayıtsızlığı ve duygusuzluğudur. Yabancı’yı okurken, bütün olağan dışılığına rağmen öykünün doğallığı, kahramanın ölümü kabullenişindeki doğallık bizi rahatsız eder.