Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Alışveriş
Keşfet
Kitaplar
Yazarlar
Okurlar
1000Kitap Android UygulamasıÜCRETSİZ – Google Play'den indirin
1000Kitap iOS UygulamasıÜCRETSİZ – App Store'dan alın
ŞartlarGizlilikTopluluk KurallarıHakkımızdaReklam VerinİletişimKütüphanecilerDizinlerÇerez Politikası
©2024 · 1000Kitap Web Uygulaması · 2.36.38
Sum_786
Sum_786
@kitap_aroma
İki hayatım olsun isterdim biri okumak biri yaşamak için..
Öğretmen
240 okur puanı
Ağustos 2020 tarihinde katıldı
Şu anda okuduğu kitaplar
Okuma Hedefleri
An’da an’ı biriktir..
Ya gelecek hayalleri kurarak kaçırırız an’ımızı ya da geçmişe saplanıp kalarak. Sonra zaman geçince bu sefer de bu anlarımıza özlem duyarız. Ne yerimizden kımıldayabiliyoruz ne de olanı kabul edebiliyoruz..
Mevlana’nın;
‘Dün dünde kaldı cancağzım şimdi yeni şeyler söylemek vakti’ öğretisiyle eş değer kitapta ele alınan maddeler.
Bu kitap an’ı yaşamak isteyenlerin başucu kaynağı. An içinde anı oluşturmak isteyenlerin ışığı. Öyle ya ışık karanlıkta kalmak isteyenler için acı vericidir sadece..
Spoi içerir
Tolstoy’un Anna Karenina’yı bitirirken ‘Anna karenina’ öldü diye haykırmasını hatırladım Martin Eden bitince. Çünkü kitabı kapattıktan sonra ‘Martin Eden öldü’ diyebildim sadece. Üzüldüm, hüzünlendim, etkisinden çıkamadım. kitap olduğunu kurgu olduğunu bile bile. Kendilerini dizilere filmlere kaptıran insanlara hayretini gizleyemeyen ben Martin eden’in ölümünün kurgu olduğunu bile bile tuttum yasını. Olmayan bir karakteri bu kadar iyi var eden zihinlerde canlandıran onu sevdiren ve yasını tutturan bir yazar için ne söylesem eksik kalır.
Sen hayal kırıklığı yaşayan , dünyaya vermek istediği mesajı okuduğu dizelerde hisseden her okurun simgesisin Martin Eden.. Sen sadece seni okuyanların başka hiçbir cümleye gerek duymadığı paydasısın. sen artık ‘Fani’ kütüphanemin ‘İnci’ kitabısın..
Fasülye-pilav, tahin-pekmez, bal-kaymak nasıl bütünleşmişse birbiriyle Şermin Yaşar kitapları da öyle yakışıyor çay keyfine. Bi çırpıda değil de tadını ala ala okuduğum her hikayede bir haneye uzaktan misafir olduğum bir kitap. Dizilerin yeni sezonunu bekler bir heyecanla bekliyorum yeni kitapları her fırsatta.
Mizahı hüzünle, gerçeği trajedisiyle, her gün gördüklerimizi başka bir bakış açısıyla değerlendirme fırsatı sunuyor yazar.
Kitabın adı bile yetiyor hafif bir tebessümle geçmişe yolculuk etmeye ‘Kalk yerine yat’..
Okur Takip Önerileri
Bazen düşüncelerimizi dile getirenlere hayranlık duyarız biz o cesareti gösteremediğimiz için. Bazense biri anlatınca anlarız aynı fikirde olduğumuzu. Kitap ve kahramanı bana bunu hatırlattı. Bir gün öleceğimizi anladığımızda aklımıza hangi pişmanlıkların geleceğini, yeniden yaşama şansı verildiğinde neleri değiştireceğimizi ve dokunmaktan korktuğumuz için neleri kaybettiğimizi..
Sözün özü kitabın son sözüydü; ‘Bir hayat daha yok’
Canan Tan’ın okuduğum ilk romanı fakat yanlış kitapla başladığımı anlamış oldum bu vesileyle. Yetişkin masalı tarzında yazılmış bir kitap. Liseliler sevebilir fakat hayatın basamaklarını daha önden çıkan insanlar sıkılacak ve gülecektir. Hiçbir kitabı yarım bırakma huyum olmadığı için kitabı bitirdim ama zorlaya zorlaya. Çünkü başrolü benimseyemedim içselleştiremedim tıpkı birçok okuyucu gibi. Haliyle hiçbir tat da alamadım. Kitabı katlanılır kılan Bursa, Amerika’dan kesitler ve şiirlerdi onun haricinde mantık hatasıyla dolu bir kitap. Başroldeki hanım kızımız prenses olduğunu iddia ediyor ama bi taraftan da her defasında mütevazi olduğunu kanıtlamaya çalışıyor. Girdiği her ortamda dikkat çektiğini, okulun en havalı gencinin kendisine aşık olduğunu, ailesinin üstüne titrediğini anlattıkça anlatıyor. Ama en komiğime giden kısım ise Öylesine basvurduğu Amerika’dan kabul görmekle beraber orda yaşayan yaşlı ve birikimli bir amcamızın onu araması ve hanım kızımızın itirazlarına rağmen onu Amerika’ya çağırması hatta bir heyetle İstanbul’a gelip havaalanında ilk defa gördüğü başrolümüzü benim burdaki kızım diye tanıtması. Sonrası mı tabi ki hanım kızımız ne istese koparıyor kafasına koyması yeterli! Dediğim gibi başrolümüzün şımarık tavırlarından ötürü sevemedim. Ama basit kitap arayışında olanlar tercih edebilir..
Kumral ada mavi tuna..
Kitabı okurken değişik hislere kapıldım. Hüzünlendim, duygulandım, şaşırdım ama en çok da hayran kaldım. Çünkü bu karakterlerin gerçek olmadığı kurgu olduğu gerçeğini anımsamaya çalıştıkça daha çok kapıldım. Her kahramanın hikayesi ayrı etkileyiciydi. Aras’a üzüldüm, Ada’ya yakın hissettim, Meriç’i anlamaya çalıştım. Kuzguncuk’taki mahallede hissettim kendimi adeta. Ve tabi Şair Dayıdan bahsederken aklına Atilla İlhan gelen bi tek ben değilimdir.
Kitabın bazı yerlerini gereksiz ve sıkıcı bulsam da genel olarak bitmesini istemediğim ve herkese gözü kapalı tavsiye etttiğim bir kitap..
Yarım kalan çocuklukların, aşkların, hayallerin kitabı., kesinlikle okunmalı
Bazı kitaplar vardır hiç bitmesin diye ağır ağır okursunuz ya hani bu kitap onlardan işte. Her gün aldım çayımı elime film izler gibi okudum. Hem güldüm hem hüzünlendim. Bazı karakterlere kızarken buldum kendimi bazılarına ise üzülürken. Her hikayeden etkilendim ama ‘Adieu Hala’ hikayesinde kalbimi bıraktım resmen.Sonra o karakterlerin ne kadar bizden olduğunu sıradan olduğunu farkettim. Ve bir kez daha anladım ki herkes bakar ama yazma yeteneği olan görür... Tıpkı yazarın dediği gibi;
‘Hiç beklenmedik sonlarda gizlidir hayat
Ta ki bir yazar onu bulup çıkarıncaya dek
Ta ki bir yazar onu bize anlatıncaya dek..
Eşkiya dünyaya hükümdar olmaz..
Yaşar Kemal’in yazdığı ve dört kitaptan oluşan seriyi incelemek için önce Yaşar Kemal’i tanımak, anlamak gerekiyor. Çünkü İnce Memed’i okumak Yaşar Kemal’i tanımak demek Yaşar Kemal’i tanımak İnce Memed’i anlamak demek..
Yaşar Kemal yaşadığı yokluk yıllarını anlatırken; ‘parkta uyurdum yastığım İnce Memed idi’ der. Cebinde İnce Memed ile dolaşır. Gazetede yayınlandığında yazarın işine son verilse de bırakmaz o İnce Memed’i..
‘Bu kadar acı çekeceğimi bilseydim yazmazdım’ dese de usta yazar hepimiz biliyoruz ki karakteriyle özdeşleşen nadir yazarlarımızdan kendisi..
Bazı kitaplar vardır bitirdiğinizde birkaç dakika etkisinden çıkamazsınız orda kalırsınız. Böyle bir eserdi benim için. Eserin aldığı ödüller, çevrildiği diller, uyandırdığı yankı anlatıyor zaten önemini.
Yaşar Kemal’i devleştiren şey tabiki toplumun problemlerini dile getirmesi hiçbir ideolojinin değil doğrunun yanında olması tıpkı Victor Hugo gibi Tolstoy gibi Dostoyevski gibi..
O bizim sahip olduğumuz yerli bir zenginliğimizdi ve hepimize çok güzel eserler miras bıraktı..
‘Ben konuşmam yazarım’ dedi ve İnce Memed’le en güzel cümlelerini söyledi..
‘Sana söylediğimiz gibi yap
Ya da söylemeni istediğimiz gibi söyle
Ve dünyaya geldiğin gün gibi
Üstüne yazılmamış olarak kal’..
Kadın Anayasası tabirini duymuştum bu kitap için bir yerden. Ne kadar da doğru bir ifade. Gerçekten de kadın psikolojisi, öyküleri, mistik güçleriyle ilgili yazılmış en kapsamlı kitap. Yazar Estes öykü ve mitleri derinlemesine inceleyerek kadınların bebeklikten yaşlılığa kadarki yaşantısıyla bağlantılı olarak iletmiş mesajını okura.
Özellikle bu hususu dile getirmeliyim ki bir kere de bitirebileceğiniz bir öykü kitabı değil. 2-3 günde bir kitap bitiren ben bile birkaç ayda bitirebildim. Altını çizdiğim not aldığım dönüp dönüp okuduğum o kadar çok kısım vardı ki. Ara ara kopsam da bazı sayfaları birkaç defa okuma gereği duysam da iyiki okudum dediğim bir eser oldu.
Kendini tanımak isteyen, kadınları tanımak isteyen, kurtlarla koştuğunu ya da kurtlara koştuğunu düşünen her kadın okumalı, hissetmeli, içselleştirmeli..
Çünkü kadınları hiçbir eser bu kadar güzel ifade etmedi..
‘Kimsecikler sana iyi ve güzel şeylerden bahsetmeyecek. Çevrendeki insanların hep hayattan şikayet ettiğini göreceksin. Birçok insanın ağzından felaket senaryoları dinleyeceksin. Bir gün gelecek hiçbir şeyden memnun olmamak moda olacak.’
Danışanların sorunları farklı olsa da çözüm hep aynı. ‘Ay Terapisi’..
Ay’ı gözlemleyerek aslında kendi içsel dünyamıza yolculuğumuzu konu almakta. Ay herkese aynı görünürken herkes Ay’ı sahiplenirken Ay kimsenin olmuyor. Ve bu ondan hiçbir şey azaltmıyor. Çok anlam saklı bu cümlede..
Yine bir harika yapıt Mustafa Ulusoy’dan. Ay terapisini kendi hayatımda da uygulama kararı aldırttı.. Okunmalı..
Sen insansın, hem aciz hem de güçlüsün. Her şeyi yapamazsın, her şeye gücün yetmez. Bazen yorulursun bazen de zamanı gelmemiştir. Hayallerine aşık ol ama karşılık bulamadığın zaman yoluna devam et..
Kişisel gelişim kitaplarının aşırı güven yüklediği ve klişe her şeyi başarabilirsin cümlelerinin rahatsız edici yoğunluğuna tepki olarak doğmuş bir kişisel gelişim kitabı. Tabiri caizse gülü dikeniyle kabullendirmeyi hedefleyen bir kitap. Sohbet tadında, terapi sağladı benim açımdan..
Mustafa Ulusoy uzun yıllar severek takip ettiğim bir yazar. Çizgisini hiç bozmadan bamtelini ayrı tıngırdatıyor her kitabıyla. Bu kitabında ise farklı kişilikleri farklı renkler üzerinden yansıtmaya çalışıyor. Ortak noktaları ise narsizm..
Aynalarda gördüğümüz yüz bize ait değil aslında onlar sadece yansımalarımız. Oysa biz yansımalarımızla değer veriyoruz kendimize. Var olmayı sevilmeye, değerli olmayı değer görmeye endeksliyoruz. Karşımıza çıkan her insanın bize karşı tavırlarıyla kendimize notlar veriyoruz. Biriyle var olmaya çalışıyoruz o gidince ise boşluğa düşüyoruz. Buna da aşk diyoruz.
Oysa biz sonsuzluğuz.. sonsuzluktan eksilen hiçbirsey bizi azaltmamalı.
Ne kıymetli bir kitap ne kıymetli satırlar.. O koltuğa oturmuş gibi her cümlede kendimi bulmam, her kayboluşta kendimi aramam.. kitap bana o kadar çok şey kattı ki insanın varoluşunu bu kadar iyi anlatan içselleştiren başka örnekler nadirdir..
Aşk koridorunda kaybolanların, aynadaki yansımalarına anlam atfedenlerin aşkı ararken kendini bulanların hikayesi...
Bir idam mahkumunun son günlerini konu almakta kitap. Victor Hugo bir idam sahnesine denk geldikten sonra yazıyor bu kitabını. İdam cezasına karşı olduğunu empati kurarak iletiyor okuyucuya. İdam cezası yerine müebbet hapis cezasını savunuyor. Cezanın bireysel olduğunu fakat idam cezasıyla aslında bir ailenin cezalandırıldığını vurguluyor. Giyotin bıçağının işkenceye dönüşen hali ve bu sadist gösteriyi izlemekten mest olan halkı eleştiriyor sık sık mahkum gözüyle. O sahneyi izleyenlerden birisi olarak üzerine düşeni yapıyor ve farkındalık oluşturuyor.
İşte Victor Hugo’yu edebiyat dünyasında devleştiren nokta tam olarak bu; toplumun problemlerini görmek ve çözüm üretmek. Sefiller’le ekmek çaldığı için onu ağır cezaya mahkum eden sonrasında ise onu dışlayan yasaları toplumu konu edinerek aslında suça iten sebepleri de sundu dünyaya. Suçluların cezalandırılmasının yanında onları bu suçlara iten toplumsal noktalara değindi her karakteriyle. Ve ondan sonra çok şey değişti eminim. Ki bu kitabında da idam mahkumumun sefiller’deki karaktere benzer biriyle karşılaşmasını, konuşmasını konu edindi. Ve ölüme giden bir insanı o kadar samimi yansıttı ki okura.
Son olarak bir yerde okuduğum bir kesiti hatırladım. Bir idam mahkumu idama giderken önüne çıkan çamura basmayarak yanından geçiyor çünkü son ana kadar umut ve ümit besliyor. Bu kitapla o umudu hatırlayıp daha bir içselleştirdım. Victor Hugo bir yazar olarak sadece kendi dönemini değil hala günümüzü de aydınlatarak yazarlık görevini hakkıyla yerine getirdiğini kanıtladı bir kez daha
Hikmet Anıl Öztekin kesinlikle tercih etmeyeceğim yazarlar arasında olsa da bahse konu İbni Sina olduğu için hatrına edebi kuralımı çiğnemiş oldum değdi mi pek zannetmiyorum. İbni sina ile ilgili güzel ve faydalı bilgiler yer alsa da daha çok biyografisi kırpılmış gibi hissettim. Beklentimi düşük tuttuğum bir kitaptı o yüzden çok da hayal kırıklığı yasamadım diyelim
İbni Sina - Hiç Kimse Görmek İstemeyen Biri Kadar Kör OlamazDevrim Yalkut · Destek Yayınları · 20211,549 okunma
15 yıl aradan sonra bu kitabı ikinci kez okumak ve sanki ilk defa okurmuşcasına etkilenmek, elinden bırakamamak. Yazarın iyilik, kötülük, bencillik, yardımseverlik gibi konuları işlediği ve ibretlik öyküler sunduğu kitap tam bir edebi ziyafet. Favorim tabiki kitaba ismini veren ‘İnsan ne ile yaşar’hikayesi. Tolstoy’un ismi edebiyat dünyasına altın harflerle kazılı tıpkı eserleri gibi..
Türkiye’nin Irvin Yalom’u olarak görülen psikiyatrist yazar Gülseren Budayıcıoğlu. Son zamanlarda popülerliğinin artmasıyla beraber kitaplarının dizilere uyarlanması geniş bir kitleye ulaşmasını sağladı. Kitaplarında danışanların hayatlarına yer vermesi ve uyguladığı yöntemleri de paylaşması okura terapi rahatlığı sağlamakta. Kendi hayatından sık sık kesitler sunması ve kendisini fazlaca övmesi kitabın niteliğini bir tık düşürse de her kitabının okunması ve okutulması kanaatindeyim. Yazarın favori kitabım ise tartışmasız ‘Kral kaybederse’ harika tek kelimeyle
Yazarın okuduğum ikinci kitabı. Kendine has bir üslubu var. Bu kitabında ise düğün, kına, nişan, sünnet gibi bazı törenleri, kadının toplumdaki yerini ele almış. Konu güzel fakat yazarın bilirkişi edasıyla dini hükümler vermesi, düşüncelerini dayatma derecesinde savunması kitabın niteliğini düşürmekte. Diğer kitaplarını okumama gerek kalmadı zaten çünkü bu kitabında diğer kitaplarının özetini geçmiş resmen. Kitabın geri kalan kısmı ise kurtlarla koşan kadınlar kitabının özeti. Yani kes-kopyala-yapıştır/tekrar et modunda bir kitap
Çok satanlar listesinden görüp gaflete düşerek alıp okuduğum kitap. Yazarın bu kitabı da diğerleri gibi klişe Facebook hikayeleri, Twitter sözlerinden oluşmakta. Kız arkadaşıyla çıktığı macera yolculuğunu hac olarak isimlendiren, kendilerini de mevlana ve şems karakteriyle özdeşleştiren yazar büyük bir hayal kırıklığı oldu malesef. Vakit ve nakit kaybı açıkcası
