Kitaplarımı çizemem. Sayfaların kenarlarına notlar almak, üzerine Faruk Duman-Ankara 3 Haziran 2001 gibi bağlayıcı ifadeler yazmak bana göre değildir. Hele sayfaları kıvırmak, kitabın kulağını çekmek gibi gelir bana.
Kutsal kitaplar çağından kalma birisiyim. Evde onları yüksek bir yere –elbette kitaplıktaki her zamanki yerine– korum. Kimileri, çay kahve kupalarını, sırf pahalı masalarına yazık olmasın diye, kitaplarının üzerine koyarlar. Dayanamam böylelerine...
Tabiat kanunları ve evrenin kendisi “Tanrı'nın kudretinin”, kutsal kitaplar ise “Tanrı'nın kelamının” görünür hale gelmesidir; her ikisi de (kâinat kitabı ve kutsal kitaplar) aynı kalemin eseridir, dolayısıyla aralarında herhangi bir çelişki olması mümkün değildir. Varlık âlemini, her şeyin birbiri ile bağlantılı olduğu bir bütün halinde algılayamayanlar için evren ve hayat atomların tesadüfi hareketlerinin kombinasyonlarından başka bir şey değildir. Bütünlüğü görebilenler açısından mesele “bir noktayı ancak bir kalemin koyabileceği” gerçeği kadar açıktır.
Terimler
Bölümlerimize geçmeden önce kitapta kullanılan bazı terimleriaçıklamakta fayda var. "İstihbarat" kelimesi casusların faaliyetlerinin tamamı için kullanılırken, suikast, rüşvet, ajitasyon (birgrubu hükümete karşı isyana ya da itaatsizliğe teşvik etme) gibibilgi toplamanın dışında kalan görevler için "örtülü
Hasan Ali Toptaş'ı bugüne kadar okumadım ama ismini elbette duydum. yakın zamanda sosyal medyada gündeme gelen taciz iddiasıyla, bir anda gündeme oturdu ve edebiyat dünyasını şaşırttı. kendi okurlarını daha çok şaşırtmış olmalı. belki de insanlar 'bu saatten sonra' geriye dönüp sevdiği ürünleri tekrar gözden geçirecek
İncelememin tamamı : adastraperaspera2.wixsite.com/adastraperasper...
“Hayatımız bir düş değil; ancak öyle olmalı ve belki de olur.”
Novalis
Merhabalar herkese! Yine uzun zaman önce okuyup, incelemeyi sonraya bıraktığım için harcanmış bi kitapla tekrar birlikteyiz. Fantastes. Ben öncelikle İthaki
-“İstanbul’daki imparatorluk elçisi Busbeck, Avrupa’yı her an gerçekleştirebilecek bir Türk fethinden kurtaran tek şeyin İran tehlikesi olduğunu söyleyecek kadar ileri gitmiştir.” diyen Bernard Lewis, aslında bize Osmanlı tarihinde de öğretilen şeylerin yine onların elinden hazırlanmış bir düzenek olarak karşımıza geldiğini söylüyor.
-Yani
Kutsal kitaplar, iyiliği güzelliği örgütleyen birer öğretiden başka bir şey değildir. Bir öğretinin karşısına geçip ağlamak, anlamayı zorlaştıran da bir tavırdır. Hüzün üzerine kurulu bir din olur mu hiç?
Hayatımda başıma gelen her güzel şey gibi Dune ile tanışmam da 2017 yılında oldu ve 2017 yılında tanıştığım bütün kitaplara yaptığım gibi Dune'u da kitaplığımda yıllandırmadan edemedim. - kendime not: Kitaplar şarap değildir, artık şunları yıllandırmaktan vazgeç, teşekkürler- Gerçi kitabı bu zamana kadar beklettiğim için asla pişman değilim çünkü
"İnandıklarını söylerlerdi çünkü inanıyormuş gibi davranmak, dinden faydalanmak için gerekli. Diğer insanlara inandıklarını söylüyorlar ve inananların yaptıklarına benzer şeyler yapıyorlar; dua etmek, kutsal kitaplar okumak gibi. Fakat gerçek bir inananın yapacağı, gerçek bir inananın yapması gereken şeyleri yapmıyorlar.
"Eğer bir kamyonun sana doğru geldiğine inanıyorsan, yoldan çekilirsin. Bu, kamyonun gerçekliğine olan inançtır, insanlara kamyondan korktuğunu söylüyorsan fakat yoldan çekilmek için hiçbir şey yapmıyorsan, bu kamyona duyulan inanç değildir. Benzer biçimde, Tanrı'nın var olduğunu söylemek ve sonra günah işlemeye devam etmek, masum insanlar açlıktan ölüyorken servetini arttırmak inanç değildir. İnanç, en önemli kararlarını kontrol etmediğinde, bu, altta yatan gerçekliğe duyulan inanç değildir. Onlar inanmanın yararına inanıyorlar."
"Tanrı'nın var olmadığını mı söylüyorsunuz?" diye sordum, esas meseleye gelmeye çalışarak.