Japonya'nın Beckett'ı, Kafka'sı olan Abe Kobo'nun iki kitabı Türkçeye çevrilmiş, birini bulmak çok zor.
Özgün Adıyla Hako Otoko (Kutu Adam)
Bir adam kutu içinde yaşamaya başladığı zaman görülemez, görülemediği müddetçe görenin kim olduğunu anlayamamaya başlar.
Ellis'in Glamorama'daki düşünce biçimi geçerlidir: "Ne kadar iyi görülürsen o kadar iyi görürsün."
Kutu adam için önemsiz şeyler. Zaten görüş açısı küçük. Kutu dışındaki halinden daha az gördüğü için düşünecek daha çok şey var.
Kutu bir başka dünyaya açılan kapı olsa, o zaman görülen dünyaya bakıldığında bir bulantı yaşanacak. Var. Öyleyse geçen zaman duygusunun kaybı kayıp mıdır, değildir.
Serserilerle karıştırılmak kayıp mıdır, evet, çünkü serseriler kutu adamları döver. Kutu adam dövüşemez, kolunu kaldırıp vücudunu sağa veya sola çevirerek darbe indirmeye çalışır.
Bir kutu içinde yaşamak, fenomenlerden kurtulup saf bilince ulaşmanın yanından yer. Evreni reddetmektir, evren içindeki evreni kabullenip dışarıyla iletişimi en alt düzeye indirmektir. Evreni kabul etmektir çünkü kutu uzayda bir alan kaplar. Adam için aynı şey geçerli değildir. Bunların hepsi için lazım olanlar:
- Boş bir karton kutu
- Kenarları 50 cm. civarında, kare şeklinde yarı saydam bir plastik
- İki metre demir tel
- Su geçirmez yapışkan bant
- çakı şeklinde açılıp kapanan bir bıçak
- Ve, özel açık hava teçhizatı için üç büyük parça kullanılmış bez, bir çift kauçuk bot.
Okumayanlar için, kesinlikle tavsiye edeceğim, bir başka bakış açısı sağlayan değerli bir eser.