Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
390 syf.
9/10 puan verdi
·
7 günde okudu
Bunca yıllık polisiye okuruyum, hiç kadın dedektif ile karşılaşmadığımı bu kitap vesilesiyle idrak ettim! Agatha Christie'nin Miss Marple karakteri aslında bir dedektif olarak kurgulanmamış, bu sebeple onu kategori dışı tutuyorum tabii... Michael Genelin'in Kassandra Yayınlarından çıkan bu sürükleyici kitabı sayesinde ilk kez bir kadın dedektif okumuş oldum. Jana Martinova, dağılmış Çekoslovakya'nın Slovak devletine bağlı bir dedektif. Jana'nın siyaset, özel yaşam ve suç üçgeni içerisinde zekice çözdüğü uluslararası bir suç ağını okurken; reel komünizm sonrası Slovakya hakkında da bir çok şey öğreniyor insan. Kitabın çarpıcı bir diğer özelliği de Slovak sosyal yaşamı ve kültürel dinamiklerinin gerçekten farklı yapısı... Belki de bizim için sıradan olan tek şey, yozlaşma ve mafya batağına saplanmış devlet yapısı! Ancak kitaptaki tüm kadın karakterlerin tanışmadan neredeyse saniyeler içinde derin bir aşık olma pratiği olması, bana "gerçek mi bu" diye düşündürmedi değil... Çeviri, tasarım, kurgu, akış çok iyi... Tek sıkıntı kapak fotoğrafı. Kitabın içeriği ile ilgili neredeyse hiçbir şey söylememesi bir yana, kitaba ucuz bir aşk/fantazi görünümü veriyor... Oysa gerçek hiç de öyle değil... Hem başarılı bir polisiye hem de güçlü bir edebi eser okunak isteyenlere kesinlikle tavsiye ederim...
Karanlık Düşler
Karanlık DüşlerMichael Genelin · Kassandra · 20156 okunma
Çocuk eğitiminde tutarlılığa vurgu yapan başka bir yazar da Zeki Sofuoğlu’ydu. Ona göre bu konuda aile ve okul birlikte hareket etmeli, birinin kurduğunu diğeri yıkmamalıydı. Türkçülerin kadın, aile ve çocuğa verdikleri değer Komünizme karşı cephe almalarında bir itici güç olmalı. Zira Türkçülerin nazarında Komünizm bütün bu “manevî yapıyı yıkmaya azmetmiş” bir fikirdi.
Reklam
Türkçülerin bu şekilde düşünmelerinin sebebi aile müessesesinin kuvvetlendirilmesine olan inanç ve kadının bir milletin geleceği olan çocukların eğitimdeki rolünün bilinmesiydi. Gerçekten de ahlâk eğitiminde okuldan ziyade aile ve annenin rolünün olduğuna inanıyorlardı. Çocuğa okulda ahlâklı olmak ne kadar anlatılırsa anlatılsın anne ve baba okulda anlatılanın aksini icra ediyorsa çocuktaki ahlâkî gelişim sağlanamazdı. Çocuk eğitiminde tutarlılığa vurgu yapan başka bir yazar da Zeki Sofuoğlu’ydu. Ona göre bu konuda aile ve okul birlikte hareket etmeli, birinin kurduğunu diğeri yıkmamalıydı. Türkçülerin kadın, aile ve çocuğa verdikleri değer Komünizme karşı cephe almalarında bir itici güç olmalı. Zira Türkçülerin nazarında Komünizm bütün bu “manevî yapıyı yıkmaya azmetmiş” bir fikirdi. Esasen Türkçüler, Komünistlerin Türklüğü meydana getiren maddî ve manevî yapıyı ne kadar “hırpalamaya” çalışırlarsa çalışsınlar başarılı olamayacaklarına inanıyorlardı. Zira Türkçülere göre Komünistler, Türk milletinin hiçbir “tuzağa” düşmeyecek kadar “uyanık” ve istiklâlini savunmaya hazır olduğunu bilmiyorlardı. Türkçüler de Türk milleti kadar uyanıktı. Komünizm, başka çehrelerle, karşılarına çıktığında da fikirleri değişmeyecekti.
Sadece Kitaplardan Öğrenilen Sloganik İdeoloji Yorar, Bu Sebeple Pratik Şart
Çalışma ve mücadele olmaksızın, komünist kitaplardan ve broşürlerden elde edilen komünizm bilgisinin hiçbir değeri yoktur, çünkü böylesi bilgi kuramla uygulama arasındaki eski ayrımı, eski, burjuva toplumunun en zararlı niteliği olan eski uçurumu sürdürecektir. Sadece komünist sloganlar öğrenmek daha da tehlikelidir. Bu tehlikeyi zamanında kavramasaydık ve önlemek için gerekli çabayı zamanında göstermeseydik, komünizmi bu yoldan Öğrenen ve kendilerine Komünist diyecek olan yarım ya da bir milyon genç erkek ve kadın komünizm davasını gerçekten kavramadan bir takım önyargılara saplanmış olacaktı.
Sayfa 76 - 1. baskı - Kasım 1975
Ahlaksızlık değil daha iğrenç bir şey.
Münevver’in hamileliği beni zor durumda bırakmıştı. Nasıl bir skandal kopacağını tahmin edebiliyordum. Mesele kişiliğim değildi kuşkusuz. Önemli olan, komünizm düşmanlarının bu durumdan nasıl yararlanacağıydı. Onlara, tüm komünistlerin Nâzım Hikmet gibi alçak olduğu ve ahlak değerlerinin zayıf olduğu gibi, ıvır zıvır bir dolu konuda konuşma olanağı vermiştim. Akıllarına ne gelirse söyleyeceklerdi. Düşünebiliyor musunuz, ortada acı çeken, erkeğini on iki yıl bekleyen bir kadın vardı. Adam ise hapisten çıktığı gibi, daha genç olan başka bir kadına gidiyordu. Tüm bunların Paris’te değil de benim feodal değerleri kuvvetli ülkemde olduğunu da hesaba katacak olursak... Münevver ile yaşamaya başladım. Boşanmak için Piraye’nin mahkemeye başvuracağını düşünmüştüm, ama bekledi. O zaman Münevver diretince de ben açtım boşanma davasını. 1951’in Martı’nda oldu mahkeme. İkimiz de gitmedik. Üç ay sonra ise ben ülkemi terk ettim.” “Oğlunuz şimdi Varşova’da yaşıyor değil mi?” “Evet, annesi ve üvey kız kardeşi ile beraber. Türkiye’den kaçtılar. Çünkü oğlum Türk anlayışına göre evlilik dışı doğmuştu. Yasal değildi yani. Annesiyle nikâhlanmamıştık daha...
Bizim oturduğumuz beş katlı apartmanda yaşlı bir kadın yaşıyor. Kendisi doktor. Yetmiş beş yaşında.Televizyonu açıp ta Gorbaçov un konuştuğunu duyunca oturduğu birinci katın penceresini açıyor ve avazı çıktığı kadar “Yaşasın Stalin!” “Yaşasın İnsanlığın Aydınlık Geleceği Komünizm !” Diye bağırıyor
Geri129
443 öğeden 436 ile 443 arasındakiler gösteriliyor.