toplumsal yapının, kültürel normların değişerek ilkel çağlardan bu zamanlara kadar nasıl evrildiğini gözler önüne seren bu eser, kadının toplumdaki yerinin nereden nereye geldiğini açıkça göstermektedir. sosyalizm ve feminizm gibi akımların destekçilerinin başucu kitabı sayılabilir.
engels insanlık tarihini "eski toplum" yapıtında üç
uygarlığın diğer bir ayırt edici bir özelliği de, bir yanda toplam toplumsal işbölümünün temeli olarak kır ve kent karşıtlığının sabitlenmesi, diğer yandaysa mülk sahibinin ölümünden sonrası için de kendi mülkü hakkında tasarrufta bulunabilmesini sağlayan vasiyetnamelerin uygulamaya konmasıdır.
"Bir kez daha, en basit şekliyle hatırlatayım; hiç kimse tamamen istediği hayatı yaşayamaz bu dünyada. Kiralarımız ve market ihtiyaçlarımız karşılığında hepimiz zamanımızı verir, iğrendiğimiz işler yaparız. Bu, toplumla vardığımız bir uzlaşıdır ki toplumun kendisi de bir uzlaşıdan ibarettir, anlıyor musunuz? Biraz eski kafalı olarak açıklayacak olursam; ben ruhumdan bir parça vereyim sen de bana ekmeğimi ver. Hepimiz, şu ya da bu ölçüde tiksindiğimiz şeyleri severmiş gibi yaparız. Ve çoğu zaman bunu öyle uzun süre yapmış oluruz ki tiksiğindiğimiz şeyin ne olduğunu unuturuz. Fakat buna rağmen, bu bir tür uygarlık, öyle değil mi?"
Celal Şengör'ü zaten tanımayanınız yoktur. Zaman zaman aykırı hareketlerle gündeme gelse de bilimsel camiadaki kıymeti son derece yüksek birisi. Güçlü ve akılda kalıcı anlatım becerisi sayesinde kendisini dinletmeyi çok iyi başarıyor. Bu durum aynı şekilde kitaplarında da geçerli. Cumhuriyet Bilim Teknik adlı popüler bilim dergisinde yazdığı
Tarihten çıkarılabilecek şaşmaz bir ders varsa o da tüm uygarlıkların -farklı bir insan grubunun coşkun kuvvetiyle yeniden hayata döndürülmek üzere- parçalandığıdır.
Uygar toplumun en önemli görevlerinden biri gelenek ve töreleri, gelişen bilim ve teknoloji ışığında zaman zaman eleştirel bir süzgeçten geçirerek zamanın gerçekleriyle çelişenlerini ortadan kaldırmaktır. Bunu yapamayan toplumlara "geri kalmış toplumlar" diyoruz. Yapanlar ise temeli eleştirel akılcı düşünce olan bilimi yaratıp özümsemiş olan uygar toplumlardır.
Pek çok sözcük gibi bu sözcük de karşıtı üzerinden anlam kazanır; yani barbarlık. İnsanlar, başka insanların yaşam şekillerini aşağı veya ilkel görerek küçümseme eğilimindedir. İlk kent ve kasabalardaki insanlar da yaşamlarını hâlâ toplayıcılıkla idame ettiren insanların cahil ve saldırgan olduğunu düşünüyordu. Halbuki "uygarlık” da kendi barbarlıklarını yaratmıştır: savaş ve kölelik.