En uzak yerdeki en ulaşılmaz parçasına âşık olmuştu kadın. O, katil miydi, şefkatli bir âşık mı? Cellât, seni hemen öldüren midir? Seni bir ömrün içinde yavaşça öldüren de cellâdın değil midir? Bilerek, isteyerek peşinden gittiğin aşk, seni bir şekilde öldürür. Karanlığını, öfkeni, nefretini öldürür. Benliğini yeniden yazar. “Benim” dediğin; kendin sandığın “kimliği” öldürür. Aşkın en büyülü tarafı da bu değil midir? Ölmeye gönüllü olmak.
Kör bir kurşundur “aşk”. Hedef aldığı kalp , ya boyun eğer , ya acı çeker.
Bir gecede bitirdiğim “kabuk adam” kör kuyularıma doğru bir yolculuğa çıkardı beni. Işığın çağrısını duyabilen herkes gibi, “karanlığımı” nasıl dışladığımı, “kadınlık” denen kavramın altında nasıl çırpındığımı, gizli kimliklerimi elimin tersiyle nasıl ittiğimi yeniden fark ettim.
Başlaması muhtemel bir aşktan ölesiye korktunuz mu hiç? Kaçmak ya da kalmak…
Her büyük aşk “aşığı” dönüştürür.
Bu nedenle ateşe benzer “aşk”. Değişmek istemeyen, kontrol edemediği şeye boyun eğmeyen insan aşka düşünce dönüşür.