Nuh Suresi, 21 - 23. Ayetler:
"Nûh, 'Rabbim, dedi, doğrusu bunlar beni dinlemediler, malı ve çocuğu kendi ziyanını arttırmaktan başka bir şeye yaramayan kimseye uydular."
"Onlar çok büyük tuzaklar kurdular."
"Dediler ki: 'Sakın ilâhlarınızı bırakmayın; hele Vedd'en, Suvâ'dan, Yeğus'tan,
BİR gün Hz. Ali'nin taraftarlarının yoğun olduğu Küfe'den, bir Arap, devesiyle Şam'a gelmiş.
Şam sokaklarında dolaşırken biri ona yanaşmış:
- Ver o dişi deveyi bana! demiş. Tartışma büyümüş, Küfe'den gelen adam, "Bu deve benimdir, üstelik dişi değil, erkektir" diye itiraz etmişse de anlaşamamışlar. Konu Muaviye'ye yansımış.
Halk meydanda toplanmış...
Muaviye, Küfe'den gelenle Şam'da deveye sahip çıkan yerliyi dinledikten sonra, kararını açıklamış:
- Bu dişi deve Şamlınındır!
Sonra toplananlara dönmüş ve sormuş:
- Ey cemaat, bu dişi deve kimindir?
Cemaat hep birlikte bağırmış:
- Şamlınındır!
Küfeli şaşkın bir vaziyette devesinin ardından bakakalırken, Muaviye onu yanına çağırmış:
- Ey Küfeli, dinle! Sen de Ben de Biliyoruz ki, bu deve senindir ve dişi değil, erkektir. Ama sen Küfe'ye dönünce gördüklerini Ali'ye anlat ve de ki: "Ey Ali, Muaviye'nin, dişi deveyi erkekten ayırt edemeyen, o ne derse evet diyen 10 bin adamı var! Ayağını denk al!"
Bir kere soru sormaya başlarsa kendine insan salkım salkım anahtarlar devşirmeye başlar esrarlı bağdan. Şaire bak küfe küfe anahtar taşıyor yalnızlığına.
Nur Risaleleri'nde Hristiyan ve Müslümanların ittifakına (!) Said Nursî tarafından Mehdî (a.s.) de iştirak ettirilmiş ve bu ittifakın programı olan Risale-i Nur'u Mehdî'nin neşir ve tatbik edeceği de iddia edilmiştir:
"...sonra gelecek o mübarek zat (Mehdi), Risale-i Nur'u bir programı olarak neşr ve tatbik
Öğrenme her şeyden evvel bir çıraklıktır. Mektep çıraklık yeridir, diyebiliriz ki bir tezgâhtır. O tezgahta usta yapar, çıraklar tekrarlar. Usta verir çırak alır. Alınmamış, benimsenmemiş, benliğe mal edilmemiş ders, iyi bir ders sayılmaz. Mektepte alınan ders ya bir tasavvurdur, hayale mal eder; ya bir hünerdir ele mal edilir; ya da bir aşktır kalbe doldurulur. Bunlardan biri halinde benliğimize girmeyip sade hafızada, şuurun dışında asılı bir küfe yük halinde duran bilgiler faydasız ve mânasızdır... İyi üstad, dışımızda yaşananı içimizde hayat yapabilen muallimdir.
"BEN İLMİN ŞEHRİYİM, ALİ DE ONUN KAPISIDIR."(1)
Nur Risaleleri'nde "Keramet-i Aleviye" diye sunulan bu büyük iddiaların temel dayanağı, işte bu hadistir. Bu hadisin Nur Risaleleri'ninde zikredilmesinin sebebi, müellifinin gizli ilimlerin Hz. Ali'ye verildiğine inanması ve bundan kendisi ve risaleleri lehine
Tavuk, çayırda otlayan ineğe gitmiş: “Merhaba inek hanım!” İnek, tavuğun kendisine, merhaba demesini yadırgamış:
“Hayrola?”
“Size, ortaklık teklif etsem, ne dersiniz?”
İnek, ne kadar inek olsa da, bir işi reddedecek kadar inek olmadığından, inekleşmemiş:
“Söyle bakalım, ne iş bu?”
“Sizinle sucuklu yumurta yapalım, insanlar sucuklu yumurtaya
Resulullah Mekkede İslamı, tebliğ için sokak sokak, kapı kapı
dolaşırken Ebu Leheb'in oğlu Utbe onu arkasından takip ediyor, ona
hakaretler, küfürler savuruyor bunlar da yetmezmiş gibi köpek taklidi
yaparak Peygamberimize doğru havlıyordu. Resulullah ona döndü ve
şöyle dedi: "Seni Allah'ın aslanlarına havale ediyorum" Utbe akşam
bütün bu olup bitenleri babasına anlattığında babası ona:"Keşke
böyle yapmasaydın, senin sonun bir aslanın pençesinden olacak. Ah
oğlum! Ne yaptın sen böyle" dedi. O günden sonra Ebu Leheb oğlu
Utbe'yi yanında korumasız olarak hiçbir yere göndermedi. Aradan
birkaç hafta sonra Utbe ticaret için Kufe'ye gitti. Geceledikleri yerde
köpeklerin havlama sesleri geldi. Ebu Leheb tedbir olarak oğlunu
adamlarının yattığı odada yatırdı. Odanın ortasında ki yatakta Utbe,
Utbe'nin yatağının sağında üç adam ve sol tarafında ise üç adam
yatırarak kendice onu korumaya almıştı. Gecenin ilerleyen saatlerinde
odadakiler uyurken odaya bir aslan girdi. Odada yatanları tek tek
kokladı. Utbe'yi kokusundan tanıdı o uyurken boynuna bir pençe attı.
Sabah uyandıklarında bütün adamlar ve Ebu Leheb şaşkındı. O
kadar adamın içerisinde aslan Utbe'yi kokusundan bilmişti.
Ümeyyeoğulları, haramı helal saymadan, hiçbir din bağını çözmeden işi bırakmamışlar. Zulümlerine uğramayan bir ev, çadır, ova, yurt kalmamış.
''Allah'ım, onları sapıklıklarından kurtar, hidâyete ulaştır; böylece de bilmeyen, hakkı tanısın, sapıklıkta direnen, ondan vazgeçip ayrılsın.''
Hz. Ali, bir hutbelerinde
Tufan başladığında iman etmeyen oğlu ve karısının feryatları karşısında yolundan dönmeyen Hz. Nuh'un gözünden; Hz. Musa'nın çağrısına uymayıp, "Git, Rabbinle birlikte sen savaş!" diyenlerin karşısındaki sabrından; fitne ve fesatın kol gezdiği bir demde ağacın içine saklanıp ağaçla birlikte kesilen Hz. Zekeriyya'nın kararlılığından; Hz. Yunus'un balığın karnında ettiği duadan; Hz. Yakup'un gözleri kör olana dek yalvarışlarından ve gönül gözüyle kâinatı görmesinden; Hz. Yusuf'un güzelliğinden ve yırtılan gömleğinden; Hz Eyüp'ün bedenindeki ve ruhundaki yaraları iyileştirmek için çektiği çilelerden; Hz. İbrahim'in ateşe atıldığı andaki tevekkülünden; Hz Peygamberimizin Küfe dönüşü taş ve tükürük yağmuru altında kaldıktan sonra yardıma koşup, "Buranın altını üstüne getireyim." diyen Cebrail'e, "Ben onların neslinden İslam'a (insalığa) hizmet edecek nesiller yetişmesini diliyorum." diyen sevgi ve şefkat mesajı gibi bana aşkımızı anlat.
Bence Sultan Abdülhamid İslâm dünyasmın son büyük sultanıydı. Onun tahttan indirilmesinden sonra meydana gelen olaylar, Kufe ve Mısırlıların Hz. Osman’a yaptıklarından sonra meydana gelenlere benzer. Hz. Osman nasıl fitne ile Müslümanlar arasındaki sınır idiyse, Abdülhamid de bu çağda insanlarla fitne arasındaki perdeydi. Bu perde yırtılınca fitneler ortaya çıktı