“ Hallerin hepsi ‘kabz’ dan ibarettir. Çünkü velî, halini muhafaza etmekle emronulmuştur ve muhafazası emredilen herşey ‘kabz’dır. Kader ile beraber hareket etmek ise tamamen ‘bast’ halidir. “ diyor Abdülkâdir Geylâni Hazretleri. Kabz yani sıkıntı, içsel bir zorluk. Sahiden düşündüğümüz zaman ibadetler kula zor gelir. Haramlardan kaçmak, helaller ile yetinmeye çalışmak… Ne kadar Allaha kul, peygambere ümmet olsada insan bir noktada illaki bu zorluğu yaşar. Bast yani ferahlık, rahatlık, genişlik. Yine baktığımızda kadere rıza gösteren kul, sâye yani Allah’ın gölgesine sığınmıştır bir kere. O kabz hali kulu pişirir yakar da yakar, en sonunda bast haline eriştirir. Gönlündeki durum ekseri kabz değil bast halini alacaktır artık. Lütfunda hoş, kahrında hoş ya Rabbi! cümlesini sıkıntıda iken de rahatlıkta iken de söyler. Çünkü bilir her gelen O’ndan ve yine O’nun haberi dahilinde gelir. Hiç bir nimet yoktur ki kulun nasibinden alınıp kula verilmesin yahut başkasına verilsin. Her nasip vaktine esirdir yalnızca. Veriyorsa da yüceliğindendir, vermiyorsa da. 2 şık var; Ya duamız yahut nimetimiz geciktirilir daha güzel olması için. Yahut verilmez hakkımızda hayırlı değildir. Her nimeti doğru yolda tasarruf edemez kul çünkü. Bize düşen, kadare rıza gösterip şükretmek. Kabz halinde olsakta şikayet etmemek. Allah herşeyi en doğru bilendir…