Yaş otuz beş! Yolun yarısı eder.
Dante gibi ortasındayız ömrün.
Delikanlı çağımızdaki cevher,
Yalvarmak yakarmak nafile bugün,
Gözünün yaşına bakmadan gider.
Şakaklarıma kar mı yağdı ne var?
Benim mi Allahım bu çizgili yüz?
Ya gözler altındaki mor halkalar?
Neden böyle düşman görünürsünüz,
Yıllar yılı dost bildiğim aynalar?
Zamanla nasıl
--- Bu inceleme ufak tefek (belki de büyük) 'spoiler'lar içerebilir arkadaşlar. Sonra demedi demeyin:)---
Türkiye'de henüz herhangi bir Hasan Ali Toptaş kitabı okumamış 8 kişiden biri olarak, gerçek bir baskı ve endişeyle açtım kitabın kapağını...
Artık bu buluşma gerçekleşmeli, ben de ortamlarda herkes gibi Hasan Ali Toptaş konusu açıldığında
Yaş otuz beş! Yolun yarısı eder.
Dante gibi ortasındayız ömrün.
Delikanlı çağımızdaki cevher,
Yalvarmak yakarmak nafile bugün,
Gözünün yaşına bakmadan gider.
Şakaklarıma kar mı yağdı ne var?
Benim mi Allahım bu çizgili yüz?
Pazar günü sahafta otururken elime Richard Burgin’in Borges ile Söyleşi kitabı geldi. Karıştırmaya başladım haliyle.(Borges’e ilgisi olanların edinmesi gereken bir kitap kesinlikle.) Bazılarınız kızabilir ama Borges şunları diyordu bir sayfada: “Size şunu söylemek istiyorum; insanlarda edebiyat duygusu hiç yok. Bu yüzden, bir edebiyat parçası
“Ben, Beckett ve Şehrazad’ın evliliğinden doğmuş bir çocuğum.”
Kendini böyle tanımlıyor Toptaş. Kimilerine göre sığ, dar bir yaşamdan bizlere uzanıyor sararmış kimi zaman iç ısıtan kimi zamanda ısısı içine sığmayıp dimağımızı yakan sözleriyle. İçimizden biri. Şimdi odanın kapısını açıpta karşına çıkan annen, baban ya da kardeşin o. Yazmayı
Yaş otuz beş! Yolun yarısı eder.
Dante gibi ortasındayız ömrün.
Delikanlı çağımızdaki cevher,
Yalvarmak, yakarmak nafile bugün,
Gözünün yaşına bakmadan gider.
Şakaklarıma kar mı yağdı ne var?
Benim mi Allah'ım bu çizgili yüz?
Yaş otuz beş! Yolun yarısı eder.
Dante gibi ortasındayız ömrün.
Delikanlı çağımızdaki cevher, Yalvarmak, yakarmak nafile bugün, Sözünün yaşına bakmadan gider.
Şakaklarıma kar mı yağdı ne var?
Benim mi Allahım bu çizgili yüz?
Ya gözler altındaki mor halkalar?
Neden böyle düşman görünürsünüz, Yıllar yılı dost bildiğim aynalar?
Zamanla nasıl
Ve bugün Cahit Sıtkı'nın "Yaş otuz beş! Yolun yarısı eder. Dante gibi ortasındayız ömrün." dediği yerdeyim.😊 Bu güzel eser artık daha bir anlamlı olacak benim için sanırım. Bu vesileyle şairin o muhteşem eserini hep birlikte hatırlamış olalım😊🙋🏻♂️
Yaş otuz beş! Yolun yarısı eder.
Dante gibi ortasındayız ömrün.
Delikanlı
UYARI !!!
Öncelikle bu kitap çok sigara yaktırır söylemeliyim. Sigarayı bırakmış veya bırakma düşünceniz varsa hemen elinizden sakince bırakın bu kitabı okumanın hiç zamanı değil.
O kadar çok yaktı ki kahramanımız sigarayı eminim okuyan bir çok kişide onla birlikte yakmıştır.
Zaten bu sigara böyle bir şey kelebek etkisi misali biri yaktımı sende yakmadan duramıyorsun
Her neyse kitaba gelecek olursak okuduğum her sayfa da bana Erdem Bayezid in
Bu memlekette insanlar belki de en çok baba sancısıyla inliyor, en çok baba deyince aklımıza gelir çocukluğumuz!
Mazinin araladığı perdeden sızıyor eski günler!
Onlarla kavgalı onlarla sevdalı olduğumuz!
Mısraları çınladı kulağımda
Hasan Ali Toptaş ın uslübu dili bu kadar güzel kullanışı bunları anlatmama bile gerek yok zaten o kadar çok inceleme yazılmış ki bu konuları anlatan. Onun için kitabın konusuna gelecek olursam
Aziz Bey'in eşinin ona bakması inceliği sevgisi oğullarının sabrı yanında olmaları bana aceba hala kaldı mı böyle insanlar dedirtti
Sorsak tabi herkes babasına eşine bakarım der ama hangimiz bayramlarda tatile gitmek yerine ailemizle vakit geçiriyoruz ki?
Bitmeyen işlerimizden kafamızı kaldırıp annemiz babamız nasıl diye hatrını sorabiliyoruz?
Biraz da insanın kendisiyle iç hesaplaşması gibi geldi bana bu kitap
Yazarımız ne kadar ince naif bir anlatımda anlatsa da tokat gibi vurdu yüzüme eksiklerimizi en azından ben böyle hissettim