-"Yağmur yağarken insanın kalbi acı çeker," dedi Zorba.
"Kusura bakma ama, patron."
Bir çitin dibine eğildi, ilk yabani zambakları kopardı.
İlk kez zambak görüyormuş gibi, uzun uzun doymak bilmeyen bir gözle
onlara baktı, gözlerini yumarak kokladı; içini çekti, sonra bana verdi:
-"Patron," dedi, "taşların, çiçeklerin, yağmurun söylediklerini bir bilseydik!
Belki bağırıyorlar-dır, bağırıyorlar-dır bize de işitmiyoruzdur.
Nah işte, tıpkı bağırdığımız halde, onların da bizi duymadığı gibi.
Dünyanın kulakları ne zaman açılacak patron?
Ne zaman gözlerimiz açılacak da göreceğiz?
Taşlar, çiçekler, yağmur ve insanlar, kucaklarımız ne zaman açılıp birbirimize
sarılacağız? Sen ne dersin, patron? Bu konuda, kitaplar ne söylüyor?"
Zorba'nın sevdiği deyimi kullanarak karşılık verdim:
-"Elinin körünü söylüyor, elinin körünü!
Bunu söylüyorlar işte, başka bir şey değil..."
Zorba kolumdan tuttu,
-"Aklıma bir şey geldi," dedi. "Bunu sana söyliyeceğim, ama kızmayacaksın:
Bütün kitaplarını bir yere yığ ve yak. O zaman...
anlama olanağını bulursun belki..."