Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Yerimde olsan sen ne yapardın, kalır mıydın, diye sorma­yacağım. Çünkü kuvvetle muhtemel "Elbette!" diye cevap­layacaksın. Ama insanın gerçekte neleri reddedebileceği an­cak o şanslar kendisine sunulduğunda, yani hakikaten seç­me şansı bulunduğunda belli olur. Hülasa, ben olsaydım diye başlayan cümlelerin içi, çoğu zaman görülmemiş bir rüyanın yeryüzünde kapladığı alan kadar boştur.
İnsanlık olarak yeni kazandığımız özgürlüğün tadını çıkarmayı keşfedene kadar kendimizi kayıp, rehbersiz, boş ve anlamsız hissedebiliriz. Böyle bir depresif haldeyseniz bu iki şeye işarettir; özgürsünüz, ama henüz kendi hayatınızı kaderinize âşık olacak şekilde inşa etmeye başlayamadınız. Ve bu depresif halden kuvvetle muhtemel ki yeni bir ben doğacaktır.
Sayfa 178 - Doğan yayınlarıKitabı okudu
Reklam
Önümde duran, kapüşonunu başına çekmiş adamın küfürlü cümleler kurduğuna ve adının Zekeriya olması kuvvetle muhtemel kişiye doğru okkalı bir tükürük biriktirdiğine ve sonra o tükürüğü sıranın solundaki boşluğa, asfaltın kırağı tutmuş parlak yüzüne hışımla yolladığına tanık oldum. Sıra bozulmuş, herkes merdivenlerin önünde birikmeye başlamıştı. Söylenmelerden tıkanmış ve yakınmalardan oluşan biçare uğultu, yandaki yolda ilerlemeye çalışan araçların homurtusuna ulaşmıştı ve artık umudun zerresi kalmamıştı. Sıradan çıkıp yürümeye başladım. Silahlı ve tehlikeli iki polis, nereye gideceğini pek kestiremediği için dağılmakta tereddüt edenleri kuşkulu gözlerle süzüyordu. Ata yadigârı kadim bir ormanda, asırlık bir meşe ağacına yaslanmayı hayal ederek polislerin yanından geçtim. Potansiyel tehlikeden, kalabalıktan uzaklaştığım için beni pek önemsemediler. Hatta yüzüme bile bakmadılar. Soğuk artmıştı. Pabuçlarım eskimişti. Sevgilim yoktu. Hiç olmuş muydu, şimdi söyleyemem. Aslına bakarsanız ben bu kuyruğa niye girmiştim, onu da bilmiyorum.
Sayfa 37 - YokyolcuKitabı okudu
Osmanlı subaylarını eğiten von der Goltz Paşa “Diplomatlarımız haksız yere 24 Temmuz'un gelişimini önceden sezmemiş olmakla suçlanıyorlar. Oysa (hazırlıklara) katılanlar bile şaşkınlık içinde kalmışlardı” Meşrutiyet'in ilanında yabancı tesiri ile alakalı olarak Rıza Tevfik, “İstanbul'daki elçilikler İhtilal'in birdenbire
Sayfa 151Kitabı okudu
İnsanın içine attığı, açık ettiğinden daha ağır çeker.
Şomintsu kasenin birine bir kaju fıstığı koyarak bana işaret etti. "Neden gelişemediğini anlatayım, Cun. Şimdi bu fıstığı verimli yeni havalandırılmış, taze bir toprağa gömersem, kuvvetle muhtemel gelişir, kök salar, sür­gün verir, serpilip ağaç olur. Öte yandan, eğer buraya koyarsam ... " Fıstığı beton zemine koydu. " ... kurur, ölür. Sen niçin gelişemiyorsun? Çünkü kendinden beslenemiyorsun: Ruhundan kopmuşsun, böyle yapay bir zemine konulmuş gibisin, betona gö­mülmüş bir tohum gibi. Kökün olmadan gelişemezsin. "Bendeki beton nedir?" "Bilinçsizlik." "Anlamıyorum." "Can çekişiyorsun, çünkü her şeyin üzerini örtmüş­sün, duygularının, sorunlarının, geçmişinin. Kim ol­duğunu bilmiyorsun, dolayısıyla kendinden bir şey inşa edemiyorsun." Uzun uzun düşündüm, sakince cevap verdim: ''Yanılıyorsunuz Şomintsu Usta, asıl siz beni tanı­mıyorsunuz. Ben kim olduğumu biliyorum." "Kuşkusuz bilmiyorum, ama bunun bana bir zararı yok. Ismini, aslını, travmalarını benden gizleyebilir­sin, bu benim yaşamıma devam etmeme engel olmaz. Ama bunları kendinden gizlersen, yaşamına devam edemezsin."... "Hmm ... Birisi az anlatıyorsa çok gizlediğindendir." "Eğer az anlatıyorsam, unutmak istediğimden." "İşte bu da senin hatan, Cun. İnsanın içine attığı, açık ettiğinden daha ağır çeker.
Sayfa 39 - Doğan Kitap.
Yemek yerken okumayınız!
Doğada hayvanların çoğu bulduğu her şeyi yemeyi öğreniyor, öğrenmek zorunda kalıyor (hele güçsüzse); yani, bir anlamda, "et"ten "ot"tan önce, "obur" oluyor; dolayısıyla atalarımız da, herhalde, "avlanmak" diye tanımlanacak bir etkinliğe girecek aşamaya gelmeden önce, bunu gerektirmeyen boyda bosta başka -yakalayabildikleri- hayvanları yemekte kusur etmiyorlardı. Atalarımızın bu alanda yaptıkları, şimdiki "yemek zevki" ölçülerinden bakıldığında bir hayli mide bulandırıcı olmalıydı. "Yemek için mi yaşamalı, yaşamak için mi yemeli" sorusuna değinmiştim. İmdi, ilk insanlar kesinlikle yaşamak için yiyorlardı. Ben "ne yediklerini" anlatmaya devam ederken, siz de o soruya vereceğiniz cevabı yeniden gözden geçirin. Evet, böcek yediklerine kesin gözüyle bakabiliriz. Hem konuyu "bilimsel" açıdan ele alınca bunun bir sakıncası yok, tersine faydası var: Böceklerde protein oldukça fazla. Bugün de bazı bölgelerde yaşayan Araplar ve bazı Afrika kabileleri büyük bir zevkle çekirge yiyor. Elime geçen bir Kenya yemek kitabında çekirgenin bazı tariflerini görmüştüm - yapmayı denemedim. Biraz daha midenizi bulandırmak üzere, "leş" yemelerinin de kuvvetle muhtemel olduğunu ekleyeyim. Kaldı ki, eti pişirerek yumuşatma yöntemleri icat olunmadan önce, zaten avlarını bekletmek, yani bir anlamda "leş" haline getirmek durumundaydılar. Öyleyse, buldukları leşi niçin reddetsinler?
Reklam
“Öyle ya, kuvvetle muhtemel artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Oysa ben; endişeli bekleyişlere,heyecanlı yeniliklere, kederli akşamüzerlerine ya da neşeli sabahlara hazır değilim.”
"Buruk bir çocukluk geçirdim Öztürk," dedim sümüklerimi çekerek. "Ben devrik cümle bile kuramazdım. Kuramazdım, çünkü korkardım. Sorumluluklarım vardı. Akranlarım bozuk bir Türkçe'yle gül gibi anlaşırken, bütün o gramer kurallarının anasını ağlatarak bildirişirken, giriş gelişme sonuç kavramlarından bihaber, rasgele bölünmüş paragraflarla kompozisyon yazarken, ben... Ben kendime ihanet eder cümlenin öğelerine sadık kalırdım. Ömrüm düzgün cümleler halinde geçti. Bilmeden bazı hatalar yapmışımdır tabii. Bilsem... (Buradaki şiddetli kafa hareketim nedeniyle briyantinli perçemim alnıma düşer ve kuvvetle muhtemel ki yumruklarımı sıkmışımdır.) Bilsem anlamı öldürür yine de cümleyi kurtarırdım. Oysa şimdiki halime bak. Kelimeler kifayetsiz kalıyor, dilbilgisi sırnaşık! Saçmasapan cümleler kuruyorum ve duyduğum mutluluk bana kaygı ile karışık bir utanç veriyor!"
"İsrail şu anda "Ben artık işgali bitiriyorum, İslam dünyası Kudüs'ü teslim alsın, kendisi yönetsin" deyip çekilse, Müslüman ülkelerin bugün Kudüs'ü barışçıl bir şekilde birbiriyle savaşmadan ve rekabete girişmeden, ortak akılla yönetebilecek imkan ve kabiliyetleri yok malesef. Bu yüzleşmememiz gereken acı bir gerçek. Kudüs'ü şimdi elimize alsak, bu narin şehir muhtemelen İslam dünyasındaki iç çatışmaların, kıskançlık ve kinlerin kurbanı olur. Müslümanlar arasında, kuvvetle muhtemel Kudüs'ün yönetimi ve hakimeyetiyle ilgili ciddi gerilimler ve kavgalar çıkar."
Sayfa 109 - Aşina YayıneviKitabı okudu
67 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.