Denir ki Leyla kara kuru, cılız, sıradan bir kız. Leyla'yı görenler Mecnun'un aklına şaşkın. Denir ki yine; padişah merak eder, çağırır Leyla'yı sarayına. Dillere destan bir güzellik uman padişah da başkaları gibi şaşkın. Leyla'ya bir sürü laf eder. "Bu muydu Mecnun'u mecnun eden Leyla!" bakışını hisseden Leyla
Milena sevilesi bir kadındı Kafka için...
Mecnun'un Leylası gibi. Bir rivayete göre Mecnun'un Leyla Leyla diye sevdiği kadını merak etmiş ahali kalkıp çeşme başına gitmişler. Bakmişlar ki Leyla kara, kuru, fazla bir güzelliği olmayan bir kızcağız. Mecnun'a gelip demişler ki senin Leyla Leyla dediğin uğrunda Mecnun olduğun kız bu mu?Mecnun demiş ki siz onu birde benim gözümle görün...İste bu hikayenin bende bıraktığı his tamda böyle.Ne Milena afet, şahane nede Franz Mecnun sadece binlerin içerisinden birbirlerini bulmuş iki yorgun ruh.Birbirlerinin gözünden dünyaya bakmış, sevmiş en önemlisi de birbirini anlamış iki ruh( ne muazzam,ne şans)Okurken yer yer Franz'ın korkaklığına, tembelliğine öyle çok sinir oldum ki sen anca yaz dedim ama Milena'nın gözünden Franz okadar olağanüstü bir adam ki onun gibi bende kıyamadım. "Yaşamı sürdürebilmek için fazla önsezili, fazla bilgeydi,soylu ve güzel insanların zaaflarıyla savaşa bilmek için fazla zayıftı" işte Franz'a böyle bakıyordu Milena. Keşke Franz kadar iyi anlaşılıp,Milena gibi sevilsek okunması gereken bir kitap.Keyifli okumalar.

Bir gün yeğeninin üzülmesine dayanamayan Mecnun'un amcası "Leyla'da kara kuru bir kız, sana daha güzellerini buluruz, boşver oğlum." diye teselli edecek olmuş da "O senin gördüğün amca, sen birde benim gözümden bak Leyla'ya" diye cevabını almış Mecnun'dan.
Leylâ’nın ünü padişahı geçince padişah bu durumdan rahatsız olmuş . Bir süre sonra Leylâ’yı çok merak etmiş ve onu getirmelerini istemiş . Leylâ gelince padişah bir bakmış ki kara kuru bir kız .
“Sen gerçekten Leylâ mısın?
Senin için mi bu kadar feryat . Namın ülke sınırlarını aşmış” demiş .
Sonra bir de Mecnun’u çağırtmış padişah ve ”Bunca sevgin, bunca derdin, bu yanmışlığın, bu kara kız için mi?” diye sormuş . Oysa o padişahın gözünde böyle . Ama Mecnun’un gözünde bir başka .
Mecnun diyor ki: “ Ah padişahım, Leylâ’yı bir de benim gözümle görebilsen!”
Işık saçanlar önce yanmayı göze alıyor. Eflatun'dan bu yana deha, bir tür delilik hali olarak tanımlanmıyor mu ve sanatçı nevrozla psikoz arasında gidip gelen bir tür deli sayılmıyor mu? Haydi yürekli olun ve koyun adını.
Van Gogh, ömrü boyunca taşında kendi adı yazılı bir mezarı ziyaret etmek zorunda kalmıştı (Kendisine kısa bir süre evvel
•Sevgili, bir mercek. Optiğin icadından bile eski. Hep var, hep vardı.İnsanoğlunun tüm kültürel çabası ona dönük. Şiirler de, şarkılar da,filmler de onun için. Bütün yapıp etmelerimiz ona. Bütün kadim anlatılar onun için. Suna dedimse sen diyen Sezai Karakoç da ona, Leyla dediyse tüm cihana namını salan Fuzuli de...Ne demiştik?Sevgili bir mercek. Seni sana geri veren, seni sana büyük ya da küçük değil, olduğun gibi gösteren bir mercek.'Aslında' olduğun gibi...Başka gözlerin göremediğini gören şey. "Allah, suretlere değil, kalplere bakar" buyuruyor Resulullah.'İlahi bir şey var seni sevişimde' de budur işte. Hatırlayın ki, 'Getirin şu Mecnun'u divane eden Leyla'yı da görelim' demişti Harun Reşid.Getirmişlerdi de 'bu kara kuru kız için miymiş hepsi' diye geçirmişti aklından.Leyla da, kendisinin değil asla, Mecnun'un kıymetini göstermek için davranıp;'Siz bir de Mecnun'un gözleriyle bakın' deyivermişti.İnşa eden, nazarın kendisi çünkü.
Sultan kay'sı bu derece mecnun eden leylayı görmek ister ve huzuruna çağırtır. Çağırın bakalım şu leylayı nasıl bir peri kızı ki çöllere düşürdü bir genci der. Leyla gelir, bakar ki Leyla kara kuru öyle aman aman güzelliği olmayan bir kız. Mecnunu bulun getirin der sultan onun görüp de bizim göremediğimiz neydi bu leyla da. Mecnun gelir sorar sultan. Senin bu leyla leyla diye çöllere düştüğün kız kara kuru birşey ne buldun bunda da mecnun oldun.
Mecnun içini yakan ateşten bir tutam dudağına götürüp ah çeker ve der ki:" siz onu birde benim gözümle görün" bu cevabı duyan şairin diline şu satırlar dökülür
Leyla bir kara çalı bakacak göz kalmadı
Mecnun gözüyle gördük diyecek söz kalmadı.
Kitabı ilerletirken tam da Türk filmi tadında dedim açıkçası. Okuyup bitirdikten sonra araştırdığımda gerçekten Nuran karakterini Hülya Koçyiğit’in canlandırdığı bir filminin olduğunu keşfetmek beni açıkçası gülümsetti çünkü bu eserden ne olur ne olur diye düşündüğümde benim aklıma ilk gelen kesinlikle hepimizin bildiğini türden bir Türk filmi
Çok hoş bir anekdot var Mesnevi’de: Halife Leyla’yı çağırtıyor, merak ediyor, Mecnun’un uğruna çöllere düştüğü Leyla neye benziyor, ne kadar güzel acaba diye. Bir bakıyor kara kuru bir kız geliyor. “Sen o musun ki Mecnun senin aşkından çöllere düştü, sen diğer güzellerden daha güzel değilsin ki.” diyor. “Sus, Sen Mecnun değilsin.” diyor Leyla. Yani aşk hakkında konuşmak için mecnun olmak lazım. Aşkı görmek, o aşkı yaşamak için Mecnun’un bakışıyla bakmak lazım, çöle düşmek lazım. Anadolu’da bir türkümüz var bizim “Sevda sahrasında Mecnun değilsen/ ne Leyla’yı çağır, ne çölü incit.” diyor. Yola çıkıp çöle ayak bastığın zaman bir boşluk, bir beyhude uğraş uğruna çıkıyorsan çölü incitmiş olursun. Bastığın zaman çölün de hakkını ver. Yani bir Mecnun ol.
Rivayet olunur ki Mecnun'a , yahu şu kara kuru kız olan Leyla'nın nesine âşık oldun ?
diye sorarlar . O da der ki "siz ona bir de benim gözümden bakın , o zaman anlarsınız!"
ve bir Amerikan atasözü : Beauty is in the eye of the beholder' Güzellik bakanın gözlerindedir'.
Epey bir zamandır böylesine edebî bir kitabı okuduğumu sanmıyorum. Anlaşılması için bütün dikkatimi kitaba vermem gerekti. Sık bölmemem ve mümkün olduğunca hızlı okumam gerekti kitabı. Birkaç gün ara versem metinler arasında bağlantıyı kuramamaktan korktum. Kitabı okurken zorlandım, ama kitabı bitirdiğimde dimağımda kalan lezzet gerçekten
Mecnun, Leylâ’dan onu yaratana, ışığını ona ödünç verene kadar uzanan bir yolun çöllerinde yanarak yürüyor. “Sanatı da tarihi de yürüyenler halk etti”, diyor Cemil Meriç, “Yıldız olmak kolay değil. Işık saçmak için yanmak gerek”.