ben işçi çocuğuyum evladım
demiryolu atölyesi işçilerinden
emekli Şükrü’nün oğluyum
ekmekle doydu karnım
ekmekle avutuldum
ekmekle korkutuldum
sen sofraya havyar da koysan kuzu kızartması da
önce ekmeğe varır elim
çilemin adı benim
ekmek kavgası
hiçbir şey istemedim şu dünyadan kendim için
ne köşk ne araba ne para
tükürmüşsem içine
senin tapındığın o sıfatların
satıyorsam emeğimi yok pahasına
ben işçi çocuğuyum evladım
benim davam başka dava
Merakla başladığım bir kitaptı ancak okudukça ilgimi kaybetmeye başlamıştım. Yazarın kaleminin güçlü olduğu belli oluyor. Betimlemeler yoğun ve kuvvetli. Okurken yazarla birlikte o ortamdaymışım, yıllar öncesine gitmişim de aynı havayı soluyormuşum gibiydi. Ancak sürekli, ayrıntılı bir şekilde sonnot verilmiş. Okuma hızımı kesti ve bölünüp durdum. Hikayeden kopmama sebep oldu ve bu şekilde ilgimi kaybetmem kaçınılmaz bir sondu. Yorucu bir okumaydı, devamlı sonnot sayfasına gidip tekrar başa dönmek...
Kitapta en çok Siren'i beğendim. Biraz da benim bu sonnot verilmesine kafayı takmadan okumaya çalışmamdan ötürü olabilir. O kısma geldiğimde kitabın tadını çıkarmak istedim ve çıkardım.
Kitap boyunca İtalyanca, İtalya kültürü ve İtalya tarihi hakkında ne kadar bilgisiz olduğumu tekrar tekrar fark ettim. İtalyanca'dan çevrilen pek kitap okumamıştım. Bundan sonra daha fazla başka dilden çevrilmiş kitaplara bakacağım çünkü edebiyat bir kültürü tanımanın en kısa yolu bence. Bu kitap da oldukça bilgilendirici oldu. Okurken pek hoşuma gitmese de sonnotların bilgi dağarcığımı genişlettiği yadsınamaz bir gerçek. Yine de aynı yazarın romanı olan Leopar'ı almayı düşünmüyorum şimdilik.
SirenTomasi Di Lampedusa · Can Yayınları · 201933 okunma
Hayatla ölümün arasında bir kütüphane
Kütüphanede yaşam boyunca yapılan tercihlere göre şekillenen hayatların kitapları...
Gece Yarısı Kütüphanesi okuması kolay, bir çırpıda bitirilebilecek bir kitap. Kitabın ana karakteri Nora, pişmanlıklarla dolu bir hayat yaşamış ve artık yaşamak istemediğini düşünüyor. Çoğu insanın böyle düşündüğü anlar
Hoyrattır bu akşam üstüIer daima.
Gün saItanatıyIe gitti mi bir defa
YaInızIığımızIa doIdurup her yeri
Bir renk çığIığı içinde bahçemizden,
Bir eI çıkarmaya başIar bohçamızdan
Iavanta çiçeği kokan kederIeri;
Hoyrattır bu akşamüstüIer daima.
DaIga daIga hücum edip pişmanIıkIar
Unutuşun o tunç kapısını zorIar
Ve ruh, atıIan okIarIa deIik
Görüyorum ki, bir an önce varmak istiyorsun oraya. Gerginsin
kıpır kıpırsın, soluk soluğasın, yay gibisin ey yolcu
coşkunluğun ne güzel, öfken ne güzel
Sana selam, sana saygı
ey yolcu
Fakat düşündün mü yolunun uzunluğunu ?
Neler var yolunun üstünde, düşündün mü?
Koşar-adım aşabilecek misin şu dağı, geçebilecek misin
bu hızla şu beli,
Gece
bir tabut gibi çöker omuzlarıma
bir ölünün iç çekmesi olur rüzgar
hüzünle düşünürüm uzaktaki bir evi
yıldızlar sayılmaz: hasret uzakta
hasreti bir ben bilirim
bir de gecenin gözlerindeki baykuş
baykuş kötü kuş baykuş çirkin kuş
onu hüznümle güzelleştiririm. hüznümle
süsler. bir damın üstüne oturturum
süsler. Damımın üstüne oturturum
-sizi hiç
Bir ağaç sürüsünün üstünden
Çok ağaçlı bir ağaç sürüsünün üstünden
Kesilmiş bir limon dilimleri gibi düşüyor güneş
Votka bardağımın içine
Benim olmayan bir sevinç duyuyorum.
Kesiyorum durduğumuz yeri ortasından
Ey görünüş! Seni bir yerinden hiç anlamıyorum.
Dibimde değil ayaklarımın, damarlarında
Derinliğini orda tutan, orda harcayan
Uçsuz bucaksız bir uçurum.
Zamanla değil, bir yerde
Benim olmayan bir şeyle yaşlanıyorum
Geçiyorum ilk şeklimi tüketerekten
Ağır ağır yanan bir tuğla harmanını
Billurdan sarkaçlarıyla.
Kalbim, sersemliğim benim.
"Fakirlik ve aşk, pantolonun cebindeki iğneye benzer, olduğu gibi bıraksan bile bir zaman, cebini delerek ortaya çıkması doğaldır. Eğer ortaya çıkmazsa, insanın bacağına batar ve kanca gibi deler."