"Güneşim, ayım geldi.
Gözüm, kulağım geldi.
O altın madenim geldi.
Başımın sarhoşluğu geldi.
Gözümün nuru geldi.
Bir dileğim olmuşsa
işte o dilediğim geldi.
Dün gece mumla aradığım dost
bugün bir gül demeti gibi yoluma çıkageldi."
SENDE KALMIŞ
Bilmiyorum nerdeyim ne haldeyim, ben kimim?
Ayrılırken kimliğim, adresim sende kalmış.
Tebessümü yüzüme çok görüyor matemim,
Güldüğümü gösteren tek resim sende kalmış.
Akların kaybolduğu, rengin ahenk bulduğu,
Toprağın kadehine ab-ı hayat dolduğu,
Bir gül için bülbülün saçlarını yolduğu,
Aşkın harman olduğu o mevsim sende
En dipte mareşal Moncey’nin heykeli vardır. 1816’dan beri hep Clichy meydanını savunur durur, anılara ve unutmaya karşı, kim bilir neye karşı, o ucuz sayılabilecek inci tacıyla. Ben de boş caddede koşarak 112 yıllık bir gecikmeyle gelebildim ancak yanına kadar. Ne Rus kalmıştı ortada, ne savaş, ne de Kazaklar, asker de yoktu, koca meydanda ele geçirilebilecek bir tek tacın altındaki kaide kenarı kalmıştı. Bir de küçük bir mangalın ateşi ve çevresine büzüşmüş, leş kokulu dumanların arasında yan gözle bakan üç titrek gariban. İnsan kendini kötü hissediyordu.
Çanakkale Savaşı'ndan sonra Atatürk, Güney Cephesi'ne gönderilir. Oradaki duruma bakar, "Arkadaşlar Sina'yı savunmak durumunda kalmayın, o kadar büyük gücümüz yok. Geri çekilelim ve Şam düzeyinde cepheyi kurup savunma yapalım" şeklinde bir değerlendirme yapar. Cemal Paşa kabul etmez, "Biz yeneriz" der ve