Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Daha önce insan toplumunda birey yoktu. Birey kabilenin kendisiydi. Fakat tarımla birlikte , herkesin birbiriyle kardeş olduğu ,tek bir aileye benzeyen bu yekpare toplum bölündü. Daha önce ortak mülkiyette olan toprağın bir bölümünün tek bir insan tarafından diğerlerini dışarıda bırakacak şekilde gasp edildiği gün, ortada kanun,din veya miras
Yusuf Kaplan
Türkiye'de pozitivist, ezberci, yetenek öğüten sömürgeci bir eğitim sistemi var. Oysa bütün toplumlar, kendi medeniyet dinamikleri çerçevesinde eğitim sistemlerini kurarlar. Türkiye'de yaşadığımız medeniyet değiştirme serüveni, bizim medeniyet iddialarımızı önce inkâr etmemizle, sonra da yok etmeye kalkışmamızla sonuçlandı. Bunun yıkıcı
Reklam
...nietzsche'nin üstün insana yükselme ile hitler'in alt insanına alçalma arasında seçenegin vardı. yaya-ya, diye bagırıp alt insanı seçtin. lenin'in gerçek demokratik anayasasıyla stalin'in diktatörlügü arasında seçenegin vardı. sen stalin'in diktatörlügünü seçtin. freud'un, senin ruh hastalıgının özünü aydınlatmasıyla, yine onun kültür
Yusuf Kaplan -Öncü Kuşak Kitap listesi-
1-İslam'ın Dirilişi-Sezai Karakoç. 2-İnsanlığın Dirilişi-Sezai Karakoç 3-Diriliş Neslinin Amentüsü-Sezai Karakoç. 4-Sütun-Sezai Karakoç. 5-Yitik Cennet-Sezai Karakoç. 6-Geleceğimizde İslâm Var-Roger Garaudy. 7-Bu Ülke-Cemil Meriç . 8-Beş Şehir-Ahmet Hamdi Tanpınar- 9-Yaşamak-Cahit Zarifoğlu 10-İnsanlığın Medeniyet Destanı-Roger Garaudy. 11-Gül
Değerli 1K Okurları! Yaklaşık 1 ay önce bir etkinlik düzenlemiştik; İslam Düşüncesi Üzerine Kitap İncelemelerİ. Bu bağlamda İnceleme yapan arkadaşların iletilerini ayrı zaman dilimlerinde paylaştım. Şu an hepsini bir araya getirdim ve sizlerle paylaşmak istiyorum tekrardan:))) Öncelikle; İnceleme zahmetinde bulunup da değerli vakitlerini
Çin'de Proleter Kültür İhtilâli ve Sonrası
Mao Tse-Tung'un, Karl Marx ve Lenin'den, Sovyet Rusya ve Doğu Avrupa'daki sosyalist ülkelerin tecrübelerinden çok farklı bir doktriner düşüncesi olmuştur veya pratikten doğan bir zaruretle karşılaşmıştı. Şöyle ki; Sovyet Rusya ve diğer Doğu Avrupa sosyalist ülkeleri, Marksizm-Leninizm prensiplerine uygun olarak, komünizme geçebilmek için önce sosyalist sistemi kurmaya çalışmışlardı. Yani feodalizm-sosyalizm-komünizm, aşılması gereken esas merhalelerdi (aşamalardı). Öyle ki, bu ülkelerde esasen daha önce bir endüstri mevcut olduğu için, bunlar feodalizmden sosyalizme geçişte büyük problemlerle karşılaşmamışlardı. Hâlbuki Çin için durum böyle değildi. 1950'lerin başındaki Çin, tam anlamı ile ve bütün unsurları ile "feodal" bir ekonomik yapının içindedir. Buna karşılık, otuz yıl süren çabalardan sonra Çin'in idaresini eline alan komünizm, sekiz yüz milyonluk bir kitleye en kısa sürede bir şeyler vermek zorundadır. Başka bir deyişle, Çin en kısa sürede ve en kısa yoldan feodal çizgiden sosyalist çizgiye atlamak zorundadır. Hatta ve hatta Mao, mümkün olursa, sosyalizm merhalesini de atlayarak feodalizmden komünizme geçişi sağlamayı düşünmektedir. Bu sebeple, 1950'lerin başından itibaren Mao'nun çeşit çeşit denemelere giriştiğini görmekteyiz.
Sayfa 517 - Timaş Yayınları, 20. BaskıKitabı okudu
Reklam
Marx, Kant'ın rasyonel ahlaki irade ve tamamen formel ahlaki yasa nosyonunu kabul etmediği gibi, bireyleri, yalnızca kimlik oluşturan kollektif yapilar sıfatıyla, özgürce kendi kaderini belirleyen unsurlar olarak da görmüyordu. Yine de Marx 'ın, kendi döneminin Alman kültürü çerçevesinde, pek çok kişinin bu adımları atmış olmasından et kilendiğine kuşku yoktu: Kendi kaderini belirleme, hiçbir zaman kendi "benlik" (kısıtlamalar ile potansiyel kendi kaderini belirlemenin öznesi) nosyonunu sonuna kadar götürmeyi düşünmese ya da özgürleşmiş ve kendi kaderini belirleyen faillerin neye benzeyeceğini açıklamasa bile, onun gözünde de kesinlikle önemli bir düşünceydi. Marx'ın bu noktalarda belirsiz kalmasının nedeni, kimlik, yani kendini tanımlama sorununu hemen hemen hiç ele almaması, hatta kimliği insanların acil olarak yanıt bulmaları gereken bir sorun niteliğinde görmemesiydi. Özgül bir topluluk içinde tanınma ve tanımlanma ihtiyacı, Marx'ın felsefi antropolojisinde hiçbir şekilde yer almıyordu: Nitekim, Marksizan ve Marksist düşüncenin, etnik köken, milliyetçilik, bölgeselcilik, din ve kimlik-oluşturucu diğer kültürel fenomenleri (sınıflı toplumların yanılsamaya yol açıcı, ideolojik ürünleri olmanın dışında bir bakış açısıyla) açıklamada özellikle yetersiz kalması da buradan kaynaklanmaktadır. Öbür yandan Marx, Hobbes ve Hume' dan Bentham 'a ve Mill e sonra da günümüzün Anglo-Amerikan düşüncesi ve pratiğinde egemen olan konsensüse kadar uzanan liberalizm akımının, tipik özelliği olan özgürlüğün dar biçimde yorumlanmasını kuşkusuz reddediyordu.
Siyasetle ilgili olarak Marx bu düşünce biçiminin özelliğini görebilmekteydi:Almanlar diğer milletlerin Siyasette yaptıklarını düşünmektedir.Marx'ın işaret ettiği gibi Alman düşünce biçimi kendin maddi temeline sahip olmaksızın gelişmişti.diğerlerinin yaptıklarını kavramsallaştırmak gerçekliğin bir parçası olarak kavramlar fikirler inançlar ve düşüncelerin herhangi bir maddi muhtevaya işaret etmemesi esasında soyut bir karakterde örgütlenmesini gerektidi. İnsan varoluşu gerçek bir insan varoluşu değildir Eğer felsefi söylemde ya da siyasette devlete Tabii bir öge olarak resmediliyorsa bu resimden gerçek insanın ne olduğuna ilişkin bir proje çıkartmak mümkün değildi. Bunun bir sonucu olarak Alman felsefesi ve toplumsal düşüncesi kendisine gerçekliğe herhangi bir kefaret ödemeksizin biçimlendirmekteydi.
218 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.