Odada bir pencere, demir parmaklıklı da olsa bir pencere olsaydı, içerisi çok daha az iç karartıcı olurdu. Ama burada pencere yoktu. Böyle bir yerde çalışmak, herhalde ceza çekmek gibi bir şeydi. Monitörün ardında oturan adama acıma ve korku karışımı duygularla baktım. Her şeyi bir kenara bıraksak bile, böyle bir yerde bir dakika bile olsa çalışmaya mecbur bırakılmış bir insandan iyi bir şey beklemek için hiçbir neden olamazdı.
Cephe insanı olmak...
Cephe yollarına mecbur olmak... Cepheye koşmak hem de cepheden cepheye dinlenmeden gitmek. Gitmeye mecbur olmak. Bunun için en sevdiklerini geride bırakmak... Bütün bunları düşünüyordum. Cepheye giderken bizi kollarına sarmalayan o keder hatta ona korkmadan ve çekinmeden acı diyelim bizi bırakmıyordu. Çünkü anadan,babadan,kardeşinden,sevdiğinden,çocuğundan ayrılmak insana acı verirdi. Ancak bu acının katlanacak tarafida olmalıydı. Bu acının tesellisi vardı. Vatan için çarpışmak,düşmanı vatandan atmak,gelecek güzel gunlerin hayalini kurmak teselli oluyordu.Zaten vu yüzden acıya ve hüzne,hasrete kolayca katlanıyorduk.
Reklam
Uslanma Bilmez Karamanoğlu II. Mehmed’e karşı ilk hareket Karamanoğullarından geldi. Padişah değişikliğini fırsat bilen Karamanlılar Osmanlı topraklarını işgale başlayıp Aydın, Menteşe ve Germiyan hanedanlarına mensup beyleri eski topraklarına göndererek Batı Anadolu’da isyanlar çıkarmaya teşebbüs edince, Karaman ülkesine sefer kararı alındı.
Kim gerçekten dinlemek ister ki senin hayatını ya da seninki gibilerini? Dinletene kadar tekrar etmek zorunda değil miyiz? Onları bizi dinlemeye mecbur bırakmak değil mi tek çaremiz? Bağırmaktan başka çaremiz var mı?
Eflatun Aristoteles’e yazdırdığı bir yazıda şöyle demiştir: “Allah’ı ve hakkını bil. Her gün aldığın gıdana gösterdiğin ihtimamdan daha çoğunu salih ilme göster. Allah’tan faydası senin için sürekli olmayan şeyleri isteme. Çünkü bütün bağışlar onun katındandır. Aksine Allahtan seninle ebedi kalacak olan nimeti iste. Daima uyanık ol. Zira kötülüklerin nedenleri çoktur. Sana yakışmayacak şeyi arzulama. Sadece iyi bir hayat arzu etmen yaraşmaz, güzel bir ölüm de istemelisin. Kendileriyle bir şey kazanmadığın hayatı da ölümü de iyi sayma. Şu üç haslet konusunda muhasebe yapmadan uyuma: Bugün bir hata yaptın mı? Bugün iyilik olarak ne yaptın? Bugün iyilik olarak yapman gereken ne vardı da onu yapmadın? Düşün ki ne idin ve gidişin nereye doğru? Bedbaht, daima sonunun ne olacağını düşünmeyen ve düşünmediği için de belasından ricat etmeyendir, özünün dışından olan kazanımlarını, aslın yerine geçirme. Hak edene hakkını vermek için sana ulaşıp istemeye mecbur bırakma,aksine bunu başlangıçta yap.
Verilecek kararla ilgili anlamlı ölçütler koymak için, her şeyden önce iki şeyi gözetmek gereklidir. Kendi kendini gözetmenin beraberinde getireceği soru şudur: Kendi kendine böyle bir şiddet uygulamak, hele benliğin aksi kanaatte olan yanlarını düşünürsek, kendi benliğine adil davranmak olur mu? Başkalarını gözetmenin beraberinde getireceği sorular da vardır: Kişinin attığı adımın, onun benliği için önem taşıyan başkalarına ifade edeceği anlam üzerinde yeterince düşünülmüş müdür? Onlar Ben’in ölümüyle ruhen veya madden kötü bir duruma düşmeyecekler midir? Meğer ki niyet tam da bu olmasın: Geride kalanların sırtına zorluklar yüklemek, onlar üzerinde uzun süre çıkmayacak bir iz bırakmak, onları ifa edilmiş bu ölümü anlamlandırmaya dönük sonu gelmez bir çabaya mecbur kılmak. Çünkü tam da böyle bir ölüm, yaşayanları bitmek bilmez bir huzursuzluğa sürükler: Benim yüzümden mi? Neyi yanlış yaptım? Gözden kaçırdığım bir şey mi oldu? Ne yapabilirdim?
Reklam
433 öğeden 391 ile 400 arasındakiler gösteriliyor.