Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
SEVGİ -2
Allah seni başanya erdirsin, bilmesin ki, sevgi (muhabbet) ilahi bir makamdır. Allah onunla kendisini niteleyerek el-Vedud (Seven) diye isimlenmiştir. Bir rivayette ise ‘el-Muhib’ adı geçer. Tevrat’ta Musa’ya vahyedilen şeylerden biri de şudur: ‘Ey Ademoğlu! Senin hakkın için ben sevenim. Senin üzerindeki hakkım için de sen beni sev.’ Hadiste
Bazılarının hafızaları kitap gibi, lügat gibi, bilgisayar gibidir. Şiirle iştigal edenlerden bir kısmı ezbere binlerce gazel, beyit okuyabilir. Haşim Nezihi Okay Bey bunlardan biriydi. Epeyce yaşlanmış ve çok konuşur olmuştu. Böyle kimseleri kimse istemez, az oturup kalksın gitsin, der. Ben tam tersi. Onlara ilgi gösterir, dertlerini dinler, türlü sorular sorar, gözleri ışıldayarak eski gün- lerden bahsetmelerini isterdim. Türk Dili ve Edebiyatı Ansiklopedisi'ni çıkarırken bilmem hangi akla hizmettir hayatı hakkında hiç bilgi olmayan, kendisinden geriye sadece bir beyit kalmış şairleri dahi esere dahil etmiştik. Haşim Nezihi Bey divan şiirine hakim olduğuna o kadar inanırdı ki, neredeyse tüm divan şairlerini ezberden okur, bilmediği bir beyti kalsın istemezdi. Ben ara sıra onu şaşırtmak-kızdırmak için yukarıda bahsettiğim meçhul şairlerden birinin tek beytini dile getirip "acaba bu kime ait ola, Nezihi Bey, siz bilirsiniz" diye kışkırtırdım. Sinirlenir "yahu Kutlu, nerden bulursun böyle beyitleri, ben bilmiyorum ya, uydurma olsa gerektir'e kadar varırdı. Dergi çıkaran, çıkarmak isteyen, kitap-haber toplayan, kulis bilgisi peşinde koşan, derdini diyecek kimse bulamayan, yalnızlık çeken pek çok ihtiyar-yazar-şair-dergici- kitap tutkunu tanıdım. Tahir Sami Bey'in Özel Hayatı adlı kitabımın vücut bulmasını onlara borçlu olmalıyım.
Sayfa 60 - Mustafa Kutlu anlatıyor..
Reklam
HEP MERDİVENİN İLK BASAMAĞINDA BEKLETİLMİŞ ADAM VECİHİ TİMUROĞLU (...) Ona milletvekilliği vaadedilmiş, ama merdivenin ilk basamağında bekletilmiştir. Cevdet Kerim İncedayı, onun CHP İçindeki yandaşıdır. Ona yardımlar sağlar, Recep Peker'le tanıştırır. Recep Peker, ona güdümlü yazılar yazmasını âdeta telkin eder. Anlattığına göre, ödün
(Gazi Üniversitesi, Ziya Gökalp Sempozyumu, Ankara, 8 Mart 2004) Seksen dört yıl önce, 25 Ekim 1924 tarihinde, Büyükada'daki evinden sedyeyle getirildiği Taksim-Harbiye arasındaki Fransız Hastanesi'nde öldü. Kesin bir tanı konulamamıştı, bir süredir devam eden hastalığına aksi olsaydı bile ülkenin ve adı geçen sağlık kurumunun o günkü