“Şey” engel olur sana: söyleme onu, der. Her “şey”i anlatma. Belki sözlerinin arasında, farkında olmadan beni ele verirsin. Belki anlar: insan bu bilinmez. Sen gene dikkat et; her “şey”i ayrıntılı anlatma o kadar. Bütün “şey” ayrıntılarda değil midir zaten? Ayrıntılarda ele vermez mi insan kendini? Başkalarına anlatamadıklarınla beslenir, varlığını sürdürür herhalde. Başkalarından saklandıklarınla gelişir. Fakat, her zaman güvenebilirsin ona. Yalnız kaldığın, yalnız ve çaresiz bırakıldığın zaman, karşındakine har şeyini verdiğini ve tükendiğini sandığın zaman (karşındaki her şeyini alıp kaçmışsa) hemen yardıma gelir: biraz daha dayan, merak etme ben yanındayım, der. Üzülme, der; her şeyini kaybetmedin: Ben varım. Belli etme zayıflığını; bunu da atlatırız.
Barlar sokağının henüz barlar sokağı olmadığı zamanlarda o sokaktaki bir apartmandaydı evim. Karşı çaprazımızda sokağın o zamanki tek barı olan 6.45, alt katımızda Leydi Bayan Kuaförü, onun yanında da Özdemir'in dövmeci dükkânı vardı. Leydi abinin de Özdemir'in de pek iş yapamamalarından ve benim de yazları ekseriyetle işsiz it gibi yapacak hiçbir
Gustaw Willibald Franz Hegel, Bir gün kasap dükkânında, veresiye defterini inceler ve dul bayan Wilhelmina'ya artık veresiye et vermemek gerektiğini düşünürken kapı açıldı ve içeriye, Stadthamburg Kasap ve Sakatatçılar Derneği İkinci başkanı ve 'Et ve Hayvancılık' aylık dergisi sorumlu müdürü Josef Georg Fitche girdi. Hesaplardan başını kaldıran
1-
Bir ilaç içsem bari diye düşündüm,
Biraz kolonya sürünsem,
Ferahlasam, pencereyi açsam.
Şöyle bir şey yazdım sonra:
Yağmur, çamurlu bir elbise dikiyor şehre
Sıkılıyoruz hepimiz bu çamurlu giysinin içinde.
Berbattı,
(...)
“Bir at,” dedi yabancı. “Nereden bir at alabilirim?”
“Buradan alamazsın,” diye iç çekti ihtiyar.
“Burada bütün atlar öldü. Hancıyı bul. Dümdüz git, komşu kasabada.”
Yabancı yükünü omzuna savurdu ve pis kokulu su birikintisine dalıp çıktı.
Buranın havası gerçekten bir acayip, diye düşündü.
Aşağı vurup iki çitin ortasından