"Çocuklar anne babalarıyla olan ilişkilerinde sıkışıp kalıyorlar. Bunun bir yönü şu olabilir: Her insan hayatına anne babasının yanında başlar ve bu dönemde çok âcizdir. Her bebek ve çocuk anne babasından şefkat, merhamet görmek ister. Bu çok derin varoluşsal bir ihtiyaçtır ve ölene dek devam eder. Bu, başkasından beklediği ilgi ve şefkatten farklıdır. Bir kimse ilgi ve şefkat görmediği biriyle ilişkisini koparıp başka birine yönelebilir. Oysa her çocuğun tek anne babası vardır. Çocuğun başka seçeneği yoktur. Başka koruyucusu yoktur. Ebeveynlerince duygusal olarak örselenmiş, aşağılanmış, değersiz görülmüş çocukların yaşadıkları bu incinmeden yola çıkarak kendilik imgeleri dediğimiz imgeler olumsuz olur. Öz itibariyle, yaratılıştan kimse yetersiz değildir, sadece anne ve baba yeterli ilgi ve şefkati gösteremediği halde, 'ailem bana değer vermiyor' demek yerine çocuk gibi vahim bir hata yapar 'Ben değersizim, gereksizim, önemsizim, kötüyüm...' gibi bir sonuca varır ister istemez. İş burda kalsa iyi. Başka bir vahim hatayla, bu hükümleri genelleştirip hayatın kötü, gereksiz, anlamsız, acımasız olduğu sonucuna varır. Yani, 'Ailem beni değerli bulmuyor' önermesinden 'Ben değerli değilim' genellemesine geçerler, buradan da 'hayat yaşanılmaya değmez' sonucuna varırlar. Bu, çocuk için çok ciddi bir kendilik algısı bozukluğudur. "