Küçük alışkanlıklar yeni bir kimliğin kanıtlarını sağlayarak anlamlı bir fark yaratabilir. Ve bir değişim anlamlıysa gerçekten büyük demektir. Küçük ilerlemeler kaydetmenin paradoksu budur.
Bütün bunları bir araya getirince alışkanlıkların kimliğinizi değiştirmeye giden yol olduğunu görebilirsiniz. OLDUĞUNUZ kişiyi değiştirmenin en pratik yolu, YAPTIĞINIZ şeyi değiştirmektir.
–Boş verin Anna Sergeyevna, gerçeği konuşalım sizinle. Benim işim bitti artık. Dolayısıyla, geleceği konuşmanın anlamı yok. Çok eski bir gerçektir ölüm, ama herkese yeni gelir. Şu ana kadar korktuğum bir şey yok... ama kendimi bilemeyeceğim zaman gelince her şey bir anda bitiverecek! Evet, bir şey söyleyebilirim size... sevmiştim sizi! Önce de bir anlamı yoktu bunun, şimdi ise hiç... Aşk biçimdir, benim biçimim ise görüyorsunuz, dağılıp gidiyor... İyisi mi, yalnızca çok güzel olduğunuzu söyleyeyim, yeter! Şu anda karşımda da çok güzelsiniz...
Bir Türk Kerbelâ’sı ihtimalini ortadan kaldıracak tek politik güç Türk milliyetçiliğidir. Bazı çevreler, Türk milliyetçiliğinin etnik temelli Kürt milliyetçiliğini canlandıracağı gibi hiçbir teorik temeli olmayan çok yüzeysel bir açıklama getirseler de bu doğru değildir. Çünkü, Türk milliyetçilerinin savundukları milliyetçilik, biyolojik ırkçılığı reddeden, kapsayıcı, kültür ve tarih merkezli bir milliyetçilik iken Kürt milliyetçiliği, biyolojik ırkçı, şovenist, saldırgan, dışlayıcı bir nitelik taşımaktadır. Türk milliyetçiliği, azınlık ırkçılığının şovenist tavrını kapsayılıcılığı içinde eritecek güce sahiptir.
İnsanın düşünmek, hayal kurmak ve çalışmak için kendisine bir mekan ve zaman yaratması, bir zenginlik birikimini gerektirir ve her zenginlik birikiminin ardında da, hiçbir çıkış yolu olmaksızın ağır çalışmalara, özverilere ve baskılara maruz kalmış yaşamlar vardır. Çevremizi kuşatan adaletsizliğin dışında başka bir varolma tarzına yönelme olanağı veren her tasarı ya da imge, adaletsizliğin damgasını taşır; bu adaletsizlik olmadan söz konusu tasarı ya da imgeyi düşünebilmek olanaksızdır.
Ellerimdir dalgınlığımda hep
Hep bardaklarda, sular dururken
Sürahilerde - akşam vakitleri
Akşam çayına gelmeyen
Bir baba, aydınlıksız odalarda
Çok esmer güler, resimlerinden...
Bazan da bir yerde kuşlar vardır
Ne uçmak, ne görünmek için
Bir karanfil pencereyi deler
Bir kapı kendiliğinden kapanır
İstesek sevişirdik, ama olmadı
Biz değil yaşayan acılardır.
Bazı eski ve güvenilir hadislerde [Hz.] Muhammed'in kendisinin ve ikinci halife Ömer'in müşrikler tarafından "sabi(sabiyyun)" olarak adlandırıldığı belirtilmektedir. "Sabi" ifadesinin dinsizler tarafından Müslüman cemaati için kullanılan en eski ad olduğunu kesin olarak göstermektedir. Fakat bu İslam öncesi veya ilk
benim payıma düşen
bir perde asılmasının benden aldığı gökyüzüdür
benim payıma düşen, terk edilmiş merdivenden inmektir
ve ulaşmaktır bir şeylere
çürüyüşte ve gurbette
benim payıma düşen, anılar bahçesinde hüzünlü gezintidir
ve "ellerini seviyorum" diyen sesin hüznünde ölmektir
Sen birşeydin, bakılır sevilirdin
Tozların alınırdı, ürpertilirdin
Konuşmak bizi çıkılmaz bir sokağa götürürdü
Bir yalnızlığa böyle
Kim varsa bir yalnızlığa giderdi, dünyada
Kim varsa bir isyandı, dünyada
Bütün çiçekler, bütün kelimeler bir isyandı
Irkçı ideoloji ile ırkçı eylem arasındaki özel ve ayrılmaz ilişkinin kaynağı; "Yabancılar dışarı!" çağrısı hem kabul edilen bir doğa yasasının formülüdür hem de doğrudan eylem çağrısıdır. Bu ırkçı sloganın ve genel olarak ırkçılığın, bir ideolojiden daha fazlası olduğu anlamına gelmektedir. İdeolojiler, mevcut iktidar-tahakküm ilişkilerini meşrulaştırma ve sağlamlaştırma işlevine sahiptir. İdeolojilerin gerçeklikle olumlu bir ilişkileri vardır ve mevcut koşulların doğallığına ilişkin "yanlış" bir bilinç yaratırlar. Irkçılık ise; bu dengeleyici işlevle sınırlı değildir. Aksine, ne var olan gerçekliğe ne de deneyime bağlıdır. Irkçılık, dünyanın doğası gereği nasıl olduğunun değil, nasıl olması gerektiğinin resmini yaratır.