Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Önemli bir mevzu
Peygamber Efendimizin bize bildirdiği konuları başka akıllarla ölçüp değerlendirmek, diğer insanlar inanıyorsa inanmak, inanmıyorlarsa inanmamak durumunda da değiliz. İnsanların çoğunun inanması veya inanmaması bizi ilgilendirmiyor. Allah Teala onlarca ayet-i kerimede" zaten insanların çoğu iman yetmez" buyuruyor. Hatta " yeryüzündekilerin çoğunluğuna uyacak olursan onlar seni Allah yolundan saptırır. " Buyuruyor. Demek ki İmam konusunu diğer akıllılarla test etmek de çıkar yol değildir. Şeriat esaslarını kabul etmek için aklın önderliğine ihtiyaç yoktur. İsra ve Miraç olayını aklımızın değil, kalbimizin kabul etmesi önemlidir.
Sayfa 264Kitabı okudu
Sahabilerin, Hz.Peygamber'den duyduğu bir hadisi orada bulunmayanlara iletmek hususundaki gayret ve himmetleri bilinmektedir. Birçok sahabinin görüp işittiği haberlerin ise, mütevatir derecesine ulaşmış olarak daha sonraki nesillere intikal etmesi gerekir. Hadis diye nakledilen sözler arasında öyleleri vardır ki, onların birçok sahabinin huzurunda söylendiği iddia edilmektedir. Bu durum karşısında, o haberin veya hadisenin şahitlerinden hiç değilse büyük bir kısmının onu rivayet etmesi beklenir. Aksi takdirde o iddianın bir yalandan ibaret olduğu anlaşılır. Haccetü'l - veda' dönüşünde Hz.Peygamber'in, Gadir-i Hum denilen yerde mola vererek, Hz.Ali'yi kendinden sonra halife tayin ettiğini ve fakat orada bulunan ashabın bu haberi ittifakla gizlediklerini söyleyen Rafizilerin iddiası böyledir. Bu uydurmanın mütevatir olması bir yana, sahih bir isnadı bile yoktur. Bu mesele hakkında Hz.Ebubekir'in halife seçildiği sakife gününde, Hz.Ömer'in vefatı üzerine altı kişilik şuranın teşekkül etttiği zamanda ve nihayet Hz.Osman'ın şehadetini müteakip Hz.Ali'nin hilafeti üzerinde münakaşalar yapıldığı günlerde, ashabdan hiç değilse bir kişinin ortaya çıkıp durumu açıklaması beklenmez miydi? Görüldüğü üzere bu rivayet Rafizilerin uydurmalarından biridir.
Reklam
“Nüzül-i İsâ” mes’elesi, kaynaklarımızda yer alan tevâtür seviyesindeki sahih hadîs-i şerîflerin yanı sıra -Tahâvî gibi âlimlerin yazdığı- meşhur akaid metinlerimizde de sarih bir biçimde işlenmiştir.538 Ayrıca Ebü Hanîfe el-Fıkhu’l-Ekber adlı eserinde, bu mes’eleyi “bir akide esâsı” olarak zikretmiştir.539 “Haber-i vahid” niteliğindeki hadîs-i
Kız çocukları hakkında üst üste, ardı ardına pek çok hadis var. Resullah kız evlatlara inanılmaz bir önem verirdi! Bu basite alınacak bir konu değil. Küçük bir mevzu değil. Bir ya da iki hadisten değil, ardı arkası kesilmeyen hadislerden bahsediyoruz.
Sayfa 155Kitabı okudu
Hadis olduğu ileri sürülen haberlerin, bu iki esasa muhalefet (Kuran ve Sahih hadis) sebebiyle kolayca tanınması mümkündür. Dünyanın ömrünü tayin eden bir uydurmada Hz. Peygamber’in, “Dünyanın ömrü yedi bin senedir. Biz yedinci binin içinde bulunmaktayız” dediği iddia edilmektedir. Resül-i Ekrem’in (s.a.) vefatından bu yana bin dört yüz küsur sene geçmiş olmasına rağmen dünyanın hâlâ ayakta durması her şeyden önce bu sözü yalanlamaktadır. Kaldı ki bu söz, hem âyetlere hem de sahih hadise muhaliftir. Kur’ân-ı Kerîm’de, “Senden kıyametin ne Zaman kopacağını sorarlar. De ki, onun vaktini yalnız Rabbim bilir." "Kıyametin ne zaman kopacağını bilmek Allah’a mahsustur." buyurulmakta, Hz. Peygamber diliyle de “Ben gaybı bilmem” denmektedir. Yine “Cibrîl Hadisi” diye meşhur olan hadîs-i şerîfte ise Hz. Peygamber, kıyametten bahisle, “Bu meselede kendisine sorulan, sorandan daha fazla bir bilgiye sahip değildir””, buyurarak kıyametin ne zaman vuku bulacağını bilmediğini söylemiştir. Şu hale göre yukarıdaki haber hem Kitab’a, hem de sahih sünnete muhalif olduğu için uydurmadır.
Sahâbîlerin, Hz. Peygamber’den duydugu bir hadîsi omada bulunmayanlara iletmek hususundaki gayret ve himmetleri bilinmektedir. Birçok sahâbînin görüp işittiği haberlerin ise, mütevatir derecesine ulaşmış olarak daha sonraki nesillere intikal etmesi gerekir. Hadis diye nakledilen sözler arasında öyleleri vardır ki, onların birçok sahâbînin
Sayfa 185
Reklam
İşte Şam’ın bir ucundan kalkıp Yemen ’in bir ucuna kadar giden bir hadis duyabilmek için o günün meşakkatli yolculuğuna seve seve katlanan! bu sünnet muhâfızları sayesindedir ki sahih hadisler uydurmalarından ayrılmış ve korunabilmiştir. Hattâ durumu belirtmek veyâ gerektiğinde yalancılarla mücâdele edebilmek için hadis diye uydurulmuş sözleri bile ezberlemişlerdir. Yahyâ b. Ma’în’in (ö 233/ 847) gizli gizli bir şeyler yazdığını farkeden Ahmed b. Hanbel (ö_241/855), “Anladığıma göre sen -uydurma olduğunu bildiğin hâlde- Mâmer’in Ebân’dan, onun da Enes’den duyduğu iddiâ edilen sahifeyi yazıyorsun. Pekâlâ biri sana, hem Ebân’ı tenkid ediyorsun hem de onun hadisini yazıyorsun, dese ne yaparsın?” diye sorduğunda Yahyâ şu cevabı verir: “Allah iyiliğini versin! Ben onun uydurma olduğunu elbette bilerek yazıyor ve hepsini ezberliyorum. Şayet biri çıkıp da senedden Ebân’ı kaldırarak yerine Sâbit’in adını koyacak olursa, bu sayede ben ona “yalan söylüyorsun” diyebileceğim"
Sayfa 134
Muhammed b. Rabî’ bir defasında, Sahîh-i Buhâri’de de mevcut olan şu hadisi rivâyet etmişti: “Allah Teâlâ kendi rızasını arayarak "La ilâhe illallah” diyen kimseye cehennem ateşini haram etmiştir”. Orada hazır bulunan Ebü Eyyüb el-Ensârî (ö. 51/671) bu sözü duyar duymaz “Vallâhi Hz. Peygamber’in böyle bir söz söylediğini zannetmiyorum”, demiştir. Böylece o, bu sözü bildiği âyet-i kerîmelere muhalif bulduğu ve Hz. Peygamber’den buna benzer bir söz işitmediği için kabul etmemiştir. Demek oluyor ki, Ebü Eyyüb, Muhammed b. Rabi‘in hadisi yanlış anladığını veya tam ifâde edemediğini düşünerek hadis metnini tenkit etmiştir.
169 öğeden 111 ile 120 arasındakiler gösteriliyor.