That was all she had to say on the subject. She's cute, I thought, but you don't need to like a girl who treats you like you're ten: you've already got a mom.
bir öğretmenin kaleme aldığı bu anıyı paylaşmak istiyorum:
2000 yılının aralık ayıydı. Üniversiteden yeni mezun olmuştum. Bir devlet okulunda heyecanla derslere giriyordum. Sınıflardan birinde, şartlı cümleleri anlatırken tahtaya İngilizce bir cümle yazdım.
“Evet çocuklar, tahtada ‘Eğer çok zengin olsaydım anneme… alırdım.’ yazıyor. Cümledeki
Barân Bari ser dilemdo
Ez te mom nov dilemda
zaten yarji xersiz derket
Mala vu derdira bimirim
Mala vu derdira bimirim
Libe dune libe düne
Derdi mero derman tinne
2000 yılının aralık ayıydı. Üniversiteden yeni mezun olmuştum. Bir devlet okulunda heyecanla derslere giriyordum. Sınıflardan birinde, şartlı cümleleri anlatırken tahtaya İngilizce bir cümle yazdım.
“Evet çocuklar, tahtada ‘Eğer çok zengin olsaydım anneme... alırdım.’ yazıyor. Cümledeki boşluğu, hayal gücünüzü de kullanarak doldurun. Anlaşıldı
Annelik... Bu öyle bir roldür ki, eş rolümüzden iş rolümüze, arkadaş kimliğimizden akraba ilişkilerimize kadar her noktaya sirayet eder ve yeni bir biçim kazandırır. Öyle ki, kendimizi "birinin annesi" olarak tanımlamaya başlarız. Sosyal medyada hesap açacak olsak "Eymen'in annesi", "Ümmü Eymen", "Eymen's Mom", "İki prens anası", "Şehzadenin Annesi" tarzı ifadelerle bahsederiz kendimizden çünkü annelik çok kıymetlidir, yaşadığımız en derin duygu durumu ve en özel ruh halidir.
mom,
my depression is a shape shifter;
one day it is as small as a firefly in the palm of a bear, the next, it’s the bear.
those days i play dead until the bear leaves me alone.
i call the bad days the dark days.
mom says try lighting candles.
when i see a candle, i see the flesh of a church. the flicker of life sparks a memory younger