-Spoiler-
Gerçek bir doktorun mezun olur olmaz yaşadıkları, gördüğü hastalıkları ve onlarla nasıl başa çıktığını kaleme aldığı, gayet güzel ve sürükleyici bir kitap okudum. Kitap asla sıkmıyor ve okurken insanı hayrete düşürüyor. Özellikle doktorun görev yaptığı ıssız yerdeki bazı asılsız inançlar beni çok şaşırtmıştı. Geçmiş zamanlardaki insanların ne gibi komik “gerçek”lere tutunduğunu bana gösterdi bu kitap. Öte yandan doktorların ne gibi zor şartlar altında çalıştıklarını, bir günde ne kadar hasta bakarak uykuya hasret kaldıklarını, kendi gerçeklerine takılı kalmış halka gerçek bilgiyi vermeye çalışmalarını, öte yandan da kitaptaki genç doktorun çok fazla miktarlarda içtiği sigaraları gözler önüne serdi bu eser. Doktorların hastalara yapmaları gereken şeyi söylemeleri, hastaların bunları kabul etmeyince de aptal olduklarını söyleyerek arkalarından bu gibi yaşanan “fıkra”lara gülmeleri, o günlerdeki cahil toplumun ve onların inançlarının bir nevi yansımasıydı. Bir doktorun da başka bir doktora yardım çağrısı yapması, morfin bağımlılığı sonucu intihar etmesi de kitaptaki en etkileyici yerlerdendi. Psikologların en fazla psikiyatrik yardıma ihtiyacı olan insanlardan biri olması ile eşdeğer tuttuğum bir olaydı.
Dünyanın en çaresiz çocuklarına en büyük hayalleri kurduran, umut denilen o doğal felaketten nefret ediyordum!”
“Çünkü her ne kadar, geçen onca süre içinde hayli değişmiş olsam da, daha iyi bir insan değilim. Sadece, o günlerde her neysem, onun dahasıyım!”
Her günü ilk kez yaşıyormuş gibi hissedecek kadar unutmak
Özlem bazen dayanılmaz hale gelip sadece ruhunu değil bedenini de hırpalamaya başladığında, sancılı bir hastanın morfin için yalvarması gibi unutmak için Tanrı'ya yakarıyor ama bedeninin bu yakarışına ruhu başkaldırıyor...
Özlem bazen dayanılmaz hale gelip sadece ruhunu değil bedenini de hırpalamaya başladığında, sancılı bir hastanın morfin için yalvarması gibi unutmak için Tanrı'ya yakarıyor ama bedeninin bu yakarışına ruhu başkaldırıyor, Mehpare Hanım'ın en güzel hallerini, saçlarını tarayışını, yatak odasına giderken elini tutuşunu hatırlıyordu; unutma ihtimalinin Mehpare Hanım'ın tümden hayatından çıkması olduğunu kavrıyor, aşık herkes gibi, o anda unutma fikrine bile tahammül edemiyordu.
dolayısıyla, eğer içimde, iyileşmeye ilişkin en küçük bir kıvılcım varsa, onu bir yangına dönüştürecek olan, ben olmalıydım. morfin sülfat etikisindeki ben değil.
o da aramıza katılınca, benim de bir ailem olacaktı sonunda! hem de müthiş bir aile:
artık var olmayan iki buda heykeli,
o heykellerden çok önce ölmüş olan, dordor ve harmin adındaki gölgeleri,
morfin sülfat diye bilinen bir opioid,
Bir daha ne zaman duyacağımı bilemediğim cumanın sesi,
beşinci bir mevsim gibi girdiği hayatımdan sonsuza dek çıkıp gitmiş olan Felat'tan kalan bir boşluk...
ve ben!
olağanüstü bir aile! mükemmel bir aile! evcil bir hayvanımız bile vardı. kağıttan bir kurbağaydı, ama vardı!
genç doktorun başından geçenleri okurken daha uzun olsa diye düşündüm. Onların köylüleri de bizim yeşil çamdaki filmleri hatırlattı. Gerçekten bazı anlatılan anılar fıkra gibi eksiği yok. Morfin olan sıkıcıydı ama üzücüydü. Olmuş olabilir. sona doğru sıkıldım ama daha uzun olsaydı. Diye düşündüm.