Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Hilâl

Hilâl
@mslettre
Хиляль• Oldukça cahilimdir, ama epey okurum.
Russian philology
Media&Journalism
3 Aralık
104 okur puanı
Nisan 2020 tarihinde katıldı
Acaba kralın adamları uygarlık sözcüğünden ne anlıyorlar? Uygarlığın neresindeyiz? Adalet üçkağıtçılık ve düzenbazlık yapacak kadar, yasa yedek çözümler bulacak kadar alçaldı! Korkunç! Bir bahtsızın suçundan, cezasından, çektiği işkenceden, yirmi santime satılan kağıtlarla bir kazanç sağlanıyor. Kanla kirlenmiş bu paradan daha iğrenç bir şey düşünebiliyor musunuz? Bu paraları kim topluyor? (…) İki seçenek var: İlki ailesi, ebeveyni, bu dünyada kimsesi olmayan bir insan. Bu durumda hiç eğitim almamış, kimse ona aklını ve yüreğini geliştirmesi için özen göstermemiştir; o zaman bu bahtsız öksüzü ne hakla öldürüyorsunuz? … Kimse bu cahil adama ne yaptığını öğretmedi. Hatası kendinin değil kaderinindir. Bir masuma darbe indiriyorsunuz. Veya bu adamın bir ailesi vardır; o zaman boynunu kestiğiniz darbenin sadece onu öldürdüğünü, babasının, annesinin, çocuklarının bu durumdan hiç etkilenmeyeceğini mi sanıyorsunuz? Hayır. Onun kellesini uçururken bütün ailesini de öldürüyorsunuz. Ve yine masumları yok ediyorsunuz.
Önsöz
Reklam
11 Şubat Ey insanlar kim yardım edecek bana? Kendime acıyarak feryada başladım. 12 Şubat Yine ağladım. Gece gece bu iğrenç zayıflık neden?
Sayfa 141
Zalim bir kader tarafından yenilmiş, harap düşürülmüş ve ezilmiş hissediyordum kendimi. Beni bu sapa yere bırakmış, tek bir destek, tek bir yol gösterenim olmadan bir başıma mücadele etmek zorunda bırakmıştı hayat. İnanılması güç zorluklara katlanmak zorunda kalıyorum…Nasıl yapacağım bu zor sorunun cevabını nasıl bulacağım? Hiçbir şey bilmiyorum aslında rasgele hareket ediyorum… Ah, kalbim soğuktan, yalnızlıktan, etrafımda kimse olmamasından nasıl da acıyor!… Bomgard
Sayfa 75

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Kamp yaşantısı süresince, köyünde yediği ye­mekleri getirirdi aklına. Tava dolusu patates kızart­ması, tencere dolusu lapa, daha önceki bolluk yılla­rında iri iri et parçaları getirirlerdi önüne. Hele süt, iç içebildiğin kadar! Kamp yıllarında bunun böyle olmaması gerektiğini anladı Şuhov. İnsan yemek yerken her lokmayı tadını çıkara çıkara çiğnemeliydi. Tıpkı şimdiki gibi; ufak lokmaları diliyle da­mağında eze eze, bir avurdundan öbürüne döndüre döndüre... Şu yarı hamur çavdar ekmeği ne kadar da lezzetli, kokulu geliyordu insana! Sekiz, dokuz yıldır kamplarda ne yiyordu Şuhov?
Sayfa 54
Bir hükümlünün düşünceleri de kendisi gibi kı­sıtlıydı, dönüp dolaşıp hep aynı şeylere geliyordu. Acaba şiltesine sakladığı ekmeğini bulurlar mıydı? Akşamleyin revirden bir istirahat koparabilecek miydi? Kaptanı gerçekten zindana atacaklar mıydı? Sezar kışlık giyeceği nerden bulmuştu? Alsa alsa ambardan rüşvet verip kendi giyeceklerinden almış­ tı. Başka türlü nasıl olurdu?
Sayfa 43
Reklam
Her şey iyiydi eskiden; güler yüzlü ve dostçaydı her şey.
Eğer dünkü ağır düşünceler uzun zaman onu terk etmediyse, o zaman onların içinde bir hakikat payı olduğu anlamına geldiğini düşündü. İşin aslı, onlar hiçbir sebep olmaksızın aklına gelemezdi. Если вчерашние тяжелые мысли так долго не оставляют его, думал он, то, значит, в них есть доля правды. Не могли же они в самом деле прийти в голову безо всякого повода.
Gromov
“Caddedeki kalabalık beni sahiden sıktı. Ben ikide birde böyle oluyorum, bazan bütün insanları boyunlarına sarılıp öpecek kadar seviyorum, bazan da hiçbirinin yüzünü görmek istemiyorum. Bu nefret filan değil… İnsanlardan nefret etmeyi düşünmedim bile… Sadece bir yalnızlık ihtiyacı. Öyle günlerim oluyor ki, etrafımda küçük bir hareket, en hafif ses bile istemiyorum. Taşıp dökülecek kadar kendimi doyurduğumu hissediyorum. Kafamda hiçbir şeyle değişilmesi mümkün olmayan muazzam hayaller, bana her şeylerden kuvvetli görünen fikirler birbirini kovalıyor… Fakat sonra birdenbire etrafımda bana yakın birini arıyorum. Bütün bu beynimde geçen şeyleri teker teker, uzun uzun anlatacak birini. O zaman ne kadar hazin bir hal aldığımı tasavvur edemezsiniz.”
Ömer
“Belki de hakikaten sevmek budur. Belki de ben şimdiye kadar sahiden sevmenin ne olduğunu bilmiyordum. Acaba kendimi kapıp koyuversem mi?… Ne zaman irademe müracaat edersem büyük bir yorgunluk duyuyorum… Onun kafasında bir müddet yaşamak için neleri feda etmem ki?… Her şeyi…”
“Fakat şu muhakkak ki bugün olduğum gibi olmak da istemiyorum. Büsbütün başka bir hayat, daha az gülünç ve daha çok manalı bir hayat istiyorum. Belki bunu arayıp bulmak da mümkün… Fakat içimde öyle bir şeytan var ki… bana her zaman istediğimden büsbütün farklı şeyler yaptırıyor. Onun elinden kurtulmaya çalışmak boş… Yalnız ben değil, hepimiz onun elinde bir oyuncağız.”
Ömer
Reklam
Demek hayat böyle iki adım ilerisi bile görülmeyen sisli ve yalpalı bir denizdi. Tesadüflerin oyuncağı olacak olduktan sonra ne diye bir irademiz vardı? Kullanmadıktan sonra göğsümüzü dolduran hisler ve kafamızda kımıldayan düşünceler neye yarardı? Yaşayışımıza ve etrafımıza şekil vermek arzusuyla dünyaya gelmekten ise hayatın ve mühitin verdiği şekli kolayca alacak kadar boş ve yumuşak olmak daha rahat, daha makul değil miydi?
“Mesela herhangi bir gün müthiş bir iç sıkıntısı seni boğar. Hayat sana karanlık, manasız gelir. İnsan, biraz evvel senin zırvaladığın gibi felsefeler yapmaya başlar. Hatta yavaş yavaş onu da yapamaz ve canı ağzını açmayı bile istemez. Hiçbir insanın, hiçbir eğlencenin seni canlandıramayacağını sanırsın. Hava sıkıcı ve manasızdır. Ya fazla sıcak, ya fazla soğuk, ya fazla yağmurludur. Gelip geçenler suratına salak salak bakarlar ve on para etmez işlerin peşinde, bir tutam otun arkasından koşan keçiler gibi dilleri bir karış dışarı fırlayarak dolaşırlar. Aklını başına derleyip bu pis ruh haletini tahmin etmek istersin. İnsan ruhunun çözülmez düğümleri bir muamma gibi önüne serilir. Kitaplarda okuduğun depresyon kelimesine bir cankurtaran simidi gibi sarılırsın. Çünkü nedense hepimizde, maddi olsun, manevi olsun, bütün dertlerimize bir isim takmak merakı vardır, bunu yapmazsak büsbütün çılgına döneriz.”
Nihat
O genç kız ki tanımıyor, bilmiyor; fakat seviyor, bütün gençliğin sevdadan mahrum geçen ihtiyacıyla, bütün aşk kabiliyetinin hasretiyle seviyor. Başını dizlerine koymak, gözlerini bir rüyasının şiirinde kaybolarak gözlerine dikmek, ellerini bütün hayatının teslimiyet delili gibi ellerine terk etmek, sonra hazin fakat bahtiyar, gönlü kırık fakat mesut, yavaş yavaş, damla damla sıcak yaşlarla ağlamak isterdi.
Sayfa 107
“…Şurada -beynini gösteriyordu- bir şey var, bir şey duyuyorum, ama rüyalarda tutulamayan şekiller gibi parmaklarımın arasından kaçıyor(…)Öyle bir şey yazmak istiyorum ki mavi ve daima mavi; aşağı bakılsa daima siyah… Bir şey ki mavi ve siyah olsun. Hasta mıyım, bilemiyorum…”
213 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.