XVII. yüzyılda dilenciliğin en mühim merkezi Paris şehridir. Muazzam bir teşkilatı olan bu eski Paris dilencilerinin iki gelir kaynağı vardır: Biri dilencilik biri de hırsızlık... Fransa Enstitüsü azalarından F. Funck Brentano'nun kaydına göre 1610-1643 tarihleri arasında saltanat sürmüş olan XIII. Louis'nin son yıllarında Paris dilencilerinin sayısı kırk bini bulmuştur. Ve bu da o zaman ki şehir nüfusunun mühim bir kısmı demektir. Buna mukabil, eski Türkiye'nin azamet devrinde memleketimizi yıllarca tetkik etmiş, Batı yazarları Türkler içinde dilenci olmadığını tespit etmekte ittifak etmişlerdir.
Akılsız salt duygu pek lezzetsiz bir şerbete benzer,
ama duygunun yumuşatamadığı salt akıl da insanın boğazından geçmeyecek kadar acı, kekre bir ağudur.
Yüzümüzde bir sürü küçük kas dip dibe bulunuyordu ve bu kasların muazzam dansı yüzümüzde çeşitli duyguları ifade edebiliyordu. Bu tespit adamın resimden çıkardığı güzel olan farkındalıktı.
İkinci farkındalık ise daha önemli bir
gerçeği gösteriyordu. Sonuçta bu muazzam kas tabakası insanlarda neredeyse aynıdı. Bu durumda âşık olduğumuz, onun
için hayatımızdan vazgeçebileceğimiz yüzler, bu kas tabakasının üzerindeki yaklaşık yarım milimetre bile olmayan ince bir deri tabakasından mı ibaretti? Bir insana o olağanüstü güzelliği veren bu kadar ince bir şey miydi gerçekten? Aslnda kaslarınızın üzerine taktığimız maskelerden başka bir sey değildik. Kimimizin maskesi güzeldi, kimisinin maskesi ise çirkin.