Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Tam bir mülk haline geldikten sonra sevilen kişinin artık yüzü­ne bakılmaz. Aşkta soyutlama, dışlayıcılığın tamamlayıcısıdır; bu dışlayıcılık da, aldatıcı biçimde, soyutun karşıtı olarak, bu tek ve eşsiz varlığa bağlılık olarak gösterir kendini. Ama işte böyle bir sahiplen­me, sırf onu bir nesne haline getirdiği için nesnesine olan bağlılığını da yitirir ve "benim" durumuna düşürdüğü kişiyi yarı yolda bırakır. Eğer insanlar mülk olmasaydı, başkalarıyla değiştirilmeleri de müm­kün olmazdı.
Tarihsel olarak, zaman kavramının ken­disi de bir şeyin mülk ediniliş sıralaması temelinde oluşmuştur. Ama sahip olma arzusu, zamanı bir yitirme korkusu olarak, geri alınamaya­cak her şey karşısında duyulan bir korku olarak yansıtır. Varolan her şey, olası yokluğu açısından görülür ve yaşanır. Onun tam olarak mülk edinilmesini ve böylece dondurulduktan sonra başka eşdeğerli mülklerle değişilebilecek işlevsel bir şey olmasını sağlayan da sadece budur.
Reklam
1883'te çıkarılan bir irade-i seniyye ile Yahudilere mülk satışı yasaklanmıştır.
Her şey ve herkes ihtirasın bir nesnesi olabilir. Güncel yaşamda kullandığımız şeyler, karşılaştığımız insanlar, mal-mülk, törenler, iyi davranışlar, bilgiler ve düşünceler. Tüm bu şeyler kendiliklerinden "kötü" değillerdir. Onları "kötü" yapan, yani kendimizi gerçekleştirmemizi engeller ve özgürlüğümüzü kısıtlar olmalarına neden olan, bizim yanlış yaklaşmamız, onlara tutunmaya çalışarak kendimizi onların zincirlerine tutsak etmemizdir.
Holokost'un benzersizliği iddiaları entelektüel açıdan kısır, ahlaki açıdan ise utanılacak şeyler olmasına rağmen hâlâ devam etmektedir. Peki, neden? Öncelikle, benzersiz çileler çekmek, benzersiz bir güç vermektedir. Jacob Neusner'e göre, Holokost'un benzersiz vahşeti, sadece Yahudileri diğerlerinden ayırmakla kalmamış aynı zamanda Yahudilere "diğerlerinin üzerinde hak sahibi olma” şansını vermiştir. Edward Alexander'a göre ise, Holokost'un benzersizliği "ahlaki bir sermayedir”; Yahudiler bu "değerli mülk" üzerinde "egemenlik iddiasında bulunmalıdırlar.” Aslında, Holokost'un benzersizliği (bu “diğerleri üzerinde hak sahibi olma”, bu “ahlaki sermaye") İsrail'e verilen bir armağan işlevi görmektedir. Tarihçi Peter Baldwin şöyle diyor: "Yahudilerin çektiği çilelerin benzersiz olması, İsrail'in diğer uluslar üzerinde kurduğu ahlaki ve duygusal baskıya tuz biber ekiyor." Bu nedenle, Nathan Glazer'a göre Holokost, "Yahudiler, kendilerine has farklılıkları sayesinde, kendilerini özellikle tehdit altında görmekte ve hayatta kalmak için her şeyi yapmayı bir hak olarak değerlendirmektedirler.
Herkesin kendine ait ev sahibi olma, geçimini temin etme, hareket etme (seyahat), eş edinme, nesil sahibi olma gibi haklarının önüne geçmeye çalışan zihniyetlerin eşyalarla (hür insan faaliyetleri ile) değil mallarla (kölelik angaryalarıyla) ilgisi bulunabilir. Teknik, bize eşya değil mal (milk hatta mülk) vaadetmekte, iblisçe üflemektedir.
Sayfa 84 - Ayışığı Kitapları - KİTABEVİ (1.Baskı)
Reklam
Prof. Dr. Mehmet Görmez bir sohbetinde şöyle ifade ediyor durumumuzu: “Yeni bir uygarlık doğdu. Sanal uygarlık. Bu uygarlık bütün katılımcılarını pasif birer seyirciye dönüştürüyor. Bu uygarlığın en büyük hareket noktası akıl değil gözdür. En büyük eylemi düşünmek değil bakmaktır. Müşahede etmek değil seyretmektir. Göz bu uygarlıkta bir nazar aracı değil bir arzu, istek, şehvet aracına dönüşüyor. Bu da beraberinde bencilliği, duyarsızlığı, doyumsuzluğu getiriyor. Şiddeti doğuruyor. Bu sanal ekran uygarlığında insan hem kendisiyle hem âlemle ilişkisini hakikat üzerine değil, suret ve görüntü üzerinden kuruyor. Bu uygarlık insan hayatında görsel idraki egemen kılıyor. Görsel idrakin egemenliği, aklın idrakini zayıflatıyor. Kalbin idrakini bir çeşit ölümle karşı karşıya bırakıyor. İnsan idrak sahibi bir varlıktır. İdrak hem mantık hem felsefe hem psikolojinin kavramıdır. İnsan kendisi dâhil dışarıdaki âlemi aklıyla ve kalbiyle idrak eder. İnsandan istenen külli bir idrakle hareket etmesidir. Aklı ve kalbiyle. Yalnız duyu organlarıyla değil. İnsan ancak böyle bir idrakle iman edebilir. Ancak böyle külli bir idrakle madde ve manayı, fizik ve metafiziği,mülk ve melekût âlemini birlikte kavrayabilir.”
Dil bekası, Hak fenâsı istedi mülk-ü tenim, Bir devâsız derde düştüm, ah ki Lokman bîhaber!
Mülk O’nundur, O’nun tasarruf ve idaresindedir ve O’nun kudret elindedir.
Dil bekası, Hak fenası istedi mülk-ü tenim, Bir devasız derde düştüm, ah ki Lokman bîhaber.
Reklam
“ Bu ilmi mal mülk ve gurur arzusuyla isteyen iflah olmaz. Ancak alçak gönüllülükle, fakirlikle ve ulemâya hizmetle onu talep eden felâh bulur. “
Yalnızca mal mülk, söz değil; hâl de miras kalıyor.
“Çok mutsuz olmamanın en güvenli yolu çok mutlu olmayı istememek, yani zevk, mülk, paye, onur vb. taleplerini ölçülü bir düzeye indirmektir.”
Demek mülk sahibinin görevi çiftçileri soyarak onların barış içinde yaşamasını sağlamakmış ... Hey gidi akıl! Hey gidi adalet!
Çocuk, Gülsüm ‘ün boynuna takılı çiçek çemberine karıldı. “KÜN!” dedi Malik-ül Mülk. Çocuk çiçek oldu.
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.