Gittin/camlar kırıldı
Gökyüzünde çarmıha gerildi yıldızlar
Sözcükler mahzundu.
Bu yük çok ağır hayatın kollarında
Ve çok küçük anlarda
Saklı, yenik, ezik ve kırgın
Nasıl taşınır bu yük
Ağır ve kötü bir ur
Her gün tıkarken hayatın atardamarını
Sensiz/nasıl bulunur izi kaybolmuş bir yol.
Gittin/bu şehir şimdi
Terk edilmiş bir köy,
Yine rivayet olunduğuna göre, Bağdad'a Rum diyarından bir Dehri gelip insanların inançlarını sarsmak için ilim adamları ile münazaralara girişiyormuş. Bütün Bağdat âlimleri bu dehri karşısında aciz kalıp sorularına cevap veremediler. Yalnız görüşmediği âlim İmam Hammad kalmıştı. İmam Hammad ise, ben de gidip münazarada cevap veremeyip aciz
Hz. Şiblî diyor ki; "Allahım bana üç hâdise ile edebi öğretti." Öğrencileri "Nedir bu üç şey?" diyorlar.
Birincisi; bir hanım geldi yanıma. Kocası başka bir kadına âşık olmuş ve onu terk etmiş. Son derece üzgün, perişan, saçı başı darmadağın. "Bana kocamı bulun yalvarıyorum size. Size Allah sevgilisi diyorlar. Yalvarırım kocamı bulun" diye geldi. Ben de kadını edebe dâvet edeyim diye hanıma dedim ki, "Saçını başını topla ve üstüne dikkat ederek öyle gel karşıma." Kadın suratıma bakakaldı. Dedi ki, "Aman Yarabbi, ben bir koca aşkıyla saçımı başımı göremiyorum da, senin için Allah âşıklısı diyorlar. Nasıl benim saçımı başımı kıyafetimi gördün?" deyince bundan çok büyük ders aldim, diyor.
İkincisi bir çocuktu. Mumu yaktım "Oğlum" dedim çocuğa. "Bu mumun ışığı nereden geliyor söyle bana." Oğlan gülerek mumu üfledi ve "Nereye gittiyse oradan geliyor" dedi.
Üçüncüsü bir sarhoştu. Çamurların içinde yalpa vura vura yürüyordu. "Oğlum niye bu kadar içiyorsun? Bak çamurlara yuvarlanacaksın. Kirleneceksin" deyince sarhoş ağzıyla "Ey koca Şiblî, ben çamura yuvarlanırsam beni bir kova su temizler. Sen bende kusur gördün ya, sen yuvarlanırsan seni hiçbir şey temizleyemez" dedi.
Fırlatılıp atılan, yerde kıvrılıp kalan ve üzerine basılarak ezilen bir mumun ışığı gibi değil, rasgele tutuşturulan, alev alev yanan bir sevinç yangını gibi gelecekti sonu. Uçuruma dans ederek düşecekti.
Balmumundan yapılan mumlar, kolay elde edilmelerine karşın, oldukça pahalıydılar ve çoğunlukla zenginler tarafından kullanılırdı.
(Dipnot 13: Martialis (XIV. 38-44'de) mumun önceleri fakirlerin ışığı olduğunu, daha sonra zenginler tarafından kullanıldığını söyler. )