Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Murat Akıncı

Murat Akıncı
@murataknc
#OkumakİptiladırMüptelalaraSelamOlsun
Antrenör
Spor Bilimleri
Zeytinburnu, 10 Mart 1999
66 okur puanı
Mart 2019 tarihinde katıldı
Görünüşüme bakma, içim öldü artık diye korkuturdu beni.
Reklam
Negatif Kişiler Topluluğu
Negatif kişiler topluluğu: kendi sorunlarını çözememiş ve topluma kendini kabul ettirememiş aydınlar, toplumun acımasızca dışladığı lümpenler, çaresizlik içinde intihara, cinayete süreklenenler, delirmenin sınırlarında dolaşanlar. Alışılanın tersine marjinal insanlardır bunlar, olumsuz kahramanlardır.
Sayfa 7 - Oğuz Demiralp (önsöz)Kitabı okudu
Sanat, Ulema ve Gerçek
Müslüman toplumların tarihine bakıldığında da gözlenen odur ki sanat insanlarının halk üzerindeki etkisi ulemadan her vakit daha ziyade olmuştur. Ulema genellikle saray ve çevresiyle iyi geçinmeye bakarken, şair ve edipler, halklarının arasında bulunmakta ve onları şöyle veya böyle belli bir şuur etrafında toplanmaya çağırmaktaydı. Sanatkârların öğretisi elbette ulemanınki kadar sahih olmayabiliyordu. Lakin ulema da eğer halka bilgi aktaracaksa onu eksik ve yarım bırakmayı adet edinmişti. Her ne hikmetse halktan bazı bilgileri esirgemek, halkı geri zekâlı farz ederek bilgiyi ancak tabletler haline çevirerek yutturmak, onların işine gelmekteydi. Belki daha çok, kendilerinden birer kese altın aldıkları sultanların işine gelmekteydi. Herkesin her şeyi bildiği bir toplumu var etmek yerine, eksik bilgilenmiş, hatta bilince dönüşmemiş kırıntılarla idare eden bir halkı tercih ediyorlardı. Bütünüyle böyle bir sonuç amaçlanmamış görünse de yaşanan vakıa tamı tamına budur.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Biçim ve Öz
Kendini Müslümanlığa nispet eden kalabalıkların bir alışkanlığı vardır. Yapılan, yapılacak olan her iş ve oluşun illa da Peygamber tarafından örneklendirilmiş olmasını beklerler. Oysa bu beklentide farkına kolay varılamayan ciddi bir eksiklik ve yanlışlık vardır. Zira Allah, Peygamber ile beraber, tarih boyunca, O'nun izinden gidecek olan bütün ümmete, yine Peygamberin şahsında bir ilke ve prensipler bütünü emanet etmiştir. Meselelere ilkesel bakmayı öğretmeye çalışmıştır. Bu durumda söz gelimi muharebelerden önce Hz. Peygamber'in, Müslüman şair Hasan Bin Sabit'i yüksek bir tepeye göndererek, düşman ordusuna karşı moral bozucu kasideler okumakla görevlendirmesi, ne anlama gelmektedir? Sanatın bir soğuk savaş silahı gibi kullanılması değil de nedir?
Uyanış ve Dirilişe Geçiş
Birkaç on yıllar evvelinde sıradan bir fikih meselesini, Kur'an'dan bir ayeti kerimeyi yahut Allah elçisine atfedilen bir hadisi, herhangi bir felsefi metni konuşmak, üzerinde düşünmek, yorum yapmaya kalkışmak yürek isterdi. Bırakınız onu, Kur'an-ı Kerim'i elinde bulundurmak bile sıradan insanın haddi olarak görülmezken, bugün kütüphanelerimizi dolduran telif ve tercüme meal ve tefsirleri saymakta zorlanıyoruz. Bu hadiseyi rahatlıkla bir şuur açılımı olarak değerlendirmek gerektiğini düşünüyorum.
Reklam
Uzun boylu düşünmeler, sık okumalar ve okuyup düşündüklerimi paylaşma çabalarım esnasında, büyük yalnızlıklar yaşıyordum. İleri gidiyordum, çok ileri gidiyordum. Biraz frenlemem, aklımı(!) korumam gerekiyordu. Onca fazla düşünmek zira akla(!) ziyan getirir deniliyordu. Ailem, komşularım, mektep arkadaşlarım, akrabalarım, bütün halkım topyekün bir vurdum duymazlıkla siyasetten(!) uzak bir yaşama modelini sürdürme taraftarıydılar. Etliye sütlüye karışmamak, sessiz, sakin bir köşede yaşayarak ölüp gitmeyi beklemenin takva ve fazilet(!)ine sığınmışlardı.
Alışıldık kahvehane muhabbeti sayılsa da "bu millet adam olmaz" diyenler arasında ben de vardım.
Ağlarken nefes açılır, göğüskafesine daha fazla oksijen dolar ve tüm sinir sistemi dengesini bulmak için harekete geçer. Ağlamak, üstü örtülmemesi gereken pek çok olumsuz duyguyu etkin bir şekilde sağaltabilir. Üstelik, gözyaşlarını cesurca bıraktığında, seni gerçekten seven biri koşa koşa gelip sana sarılır.
Anlamın ve biçimin dönüşümü
Sanat yapıtı çağlar boyunca, içinde bulunduğu tarih kesitinin 'gerçeklik' anlayışı ve onunla bütünleşen 'anlam'ı biçimlendirme çabasının bir ürünü olarak ortaya çıkar. Biçimlendirme ya da estetize etme edimi ise; o çağın insanının gerçekliği kavrarken, yaşama/insana/doğaya/evrene ilişkin sorulara verdiği, felsefi olduğu kadar doğa bilimsel
Acı ve Varoluş
Bu noktada varoluşçuluğun merkez teması ile karşılaşırız: Yaşamak acı çekmektir ve hayatta kalmak acıda bir anlam bulmak ne demektir. Yaşamın anlamı varsa, ıstırap ve ölümünde anlamı vardır ancak kimse bir diğerine bu amacın ne olduğunu söyleyemez. Herkes bu anlamı kendi bulmalıdır ve bu cevabın gerektirdiği sorumluluğu kabul etmelidir. Bunu başaran insan, tüm aşağılayıcı durumlara rağmen büyümeye devam edecektir. Frankl Nietzsche'den şu alıntıyı severek kullanır: "Yaşamak için bir nedeni olan insan her türlü nasıla katlanabilir."
Reklam
Buzağı
Endüstriyel et çiftliğindeki bir buzağı, doğumdan hemen sonra annesinden ayrılarak vücudundan çok da büyük olmayan ufacık bir kafese koyulur ve bütün hayatını burada geçirir (ortalama dört ay). Kafesten asla çıkmaz, kaslarının gelişmemesi için diğer buzağılarla oynamasına veya yürümesine de izin verilmez. çünkü yumuşak kaslar yumuşak ve sulu biftekler demektir. Buzağının ilk defa yürüme, kaslarını esnetme ve diğer buzağılarla temas kurma firsati kesimhaneye giderken olur. Evrimsel anlamda buzağı tarih boyunca yaşamış en başarılı türlerden biridir. Fakat aynı zamanda gezegendeki en zavallı hayvanlardan da biridir.
Sayfa 107Kitabı okudu
Sapiens ve Esneklik
Karıncalar ve arılar da çok büyük gruplar halinde çalışabilirler, ancak bunu yalnızca çok katı bir biçimde ve sadece akrabalarıyla yaparlar. Kurtlar ve şempanzeler, karıncalardan çok daha esnek biçimde işbirliği yaparlar ama onlar da sadece yakından tanıdıkları az sayıdaki üyeyle yapabilirler bunu. Sapiens ise sonsuz sayıda yabancıyla çok esnek bir şekilde işbirliği yapabilir. İşte bu yüzden Sapiens dünyayı yönetirken, karıncalar bizim artıklarımızla beslenir ve şempanzeler araştırma laboratuvarlarında ve hayvanat bahçelerinde kafes altındadır.
Ahiret?
Bir maymunu, ölümünden sonra gideceği maymun cennetindeki sınırsız muzla kandırarak elindeki muzu vermeye asla ikna edemezsiniz.
Sayfa 37 - Ben demiyorum, Harari diyor :)Kitabı okudu
Evrim ve Beyin
Aslında büyük bir beyin vücutta büyük bir yük demektir. Taşıması zordur, özellikle de büyük bir kafatasının içindeyken. Enerji sağlaması daha da zordur. Homo sapiens'te beyin toplam vücut ağırlığının yalnızca yüzde 2 ila 3'ünü oluşturur, fakat dinlenme halinde vücudun tükettiği enerjinin yüzde 25'ini harcarken, diğer maymunların beyni dinlenme anında enerjinin sadece yüzde 8'ini kullanır. Arkaik insanlar geniş beyinlerinin bedelini iki şekilde ödediler. Birincisi, gıda ararken daha çok zaman harcadılar. İkincisi, kasları köreldi. Savunmadan eğitime para aktaran bir yönetim gibi insanlar bisepslerden nöronlara enerji aktardılar. Bunun savanda hayatta kalmak için iyi bir strateji olduğu şüphelidir. Bir şempanze Homo sapiens'le yaptığı bir sözlü tartışmayı kazanamaz, fakat maymun insanı bir oyuncak bebek gibi parçalayabilir.
Bilgi ve inanç
Aldatmaya ve aldanmaya en elverişli şeyler bilmediğimiz şeylerdir. Bir defa, görülmedik şeylere insan nedense kolay inanır; sonra da, üzerlerinde konuşmaya, düşünmeye alışık olmadığımız için, bunlara kolay kolay karşı da koya mayız. Bu yüzden insan en az bildiği şeye en çok inanır. Biae masal okuyanlar çok rahat konuşurlar; alşimistler, kähinler, hukukçular, falcılar, doktorlar gibi, korkmasam bunlara daha başkalarını da katardım. Mesela Tanrı'nın istediklerine sözcülük eden birtakım adamlar vardır; her olayın nedenlerini bilir görünürler; Tanrının yaptıklarında yüce iradesinin hangi sırları gizlediğini görürler. Olup biten şeylerin birbirini tutmaması, bir o yana bir bu yana kaçma si, bir doğudan bir batıdan gelmesi bu adamları yıldırmaz. Yine hep bildiklerini okurlar, aynı kalemle akı da karayı da yazar dururlar.
Sayfa 261 - KİTAP I, BÖLÜM XXXIIKitabı okudu
185 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.