Tarihi okumaları severim... Edebiyat kadar olmasa da.
Edebiyat ruhumuz için ne kadar gerekliyse; tarihi okumalar da fikirlerimize format atabilmemiz ve vicdanımızın üzerindeki tozları silkeleyip atmamız için bir o kadar gerekli. Vicdan diyorum çünkü bu ülkenin hangi şartlar altında kurulduğunu ve bunun için nasıl bir mücadele verildiğini istemesek
Kitabı, başlangıcından itibaren ele almamız gerek. Osmanlı için yazılan kitaplarda direkt olarak Padişah ve hikayelerine girişler yapılıyor ve bunu yapanların çoğunu da okurken insan ister istemez hani güzel bir başlangıç bekliyor. Bu kitap oan sahip. Güzel bir önsöz, hem Bizans, hem Osmanlı, hem Batılı hem de Günümüz tarihçileri kâle alınarak
“Bilgi birikimi ve anıları ile bir döneme ışık tutan, dik duruşu ile Cumhuriyet’in en sağlam kayalarından olan, kitabı okuduğunuzda ise; bu kadınla neden daha önce tanışmadım diye hayıflanacağınız bir okumaya hazırlanın. Bu kitap ağzınızda öyle bir tat bırakacak ki, elinizden düşürmek istemeyeceksiniz.” 10/10
Ç News
*
"İnsanları,
Mustafa Reşit Paşa devrinde bir harita kursu açılıyor. Ve kafası kesilmesi gereken bir zahir ehli çıkıp, fetva veriyor... Harita için küfür fetvası... Teftişe geliyorlar. Bütün haritaları kuyuya atıyorlar medreselerde...
Refet Paşa, o gece daha öyle şeyler anlattı ki, hiçbi kaydetmeye imkân yok....
Kendisine 30 küsur yıl sonra Ankara Palas'ta rastladım. Daima aynı zarafet ve ruh tamamlığı içinde bu cin gibi ihtiyar, masamda ve bir kaç şahidin huzurunda (hepsi hayatta) hâtıralarını Büyük Doğu'ya yazması ve bilhassa Vahidüddin mevzuunu ele alması yolunda ettiğim teklife şu cevabı verdi: Necip Fazıl!.. Benim bir ayağım çukurda... Değer mi ömrümün son günlerinde gençlere mahsus bir davaya kıyam edip örselenmeye... Sen açtığın ve bayrağını taşıdığın yolda devam et! Ama benden bir şey bekleme! Tezini ve 1951 Büyük Doğu'larında neşre başladığın Meclis zabıtlarını biliyorum. Benim bu bahiste sözüm tek cümleden ibarettir ve şudur: Sultan Vahidüddin Birinci Dünya Savaşından sonraki felâketi, millette hiçbir ferdin hissedemeyeceği mikyasta derinden duymuş, vatanın kurtarılması yolunda genç kumandanları Anadolu'ya dağıtmış ve bu işin başına geçmesi için de maddi ve manevi her fedakarlığı göstererek Mustafa Kemal'i seçmiş ve onu Anadolu'ya göndermiş olan insandır! Tarih, İlâhî adaleti hâdiseler üzerinde o türlü tecelli ettiren bir ilimdir ki, günü geldiği zaman, benim gibi insanların hatıra defterlerinden kefenlerine kadar her şeylerini sorguya çekerek hakikati tespit etmeyi bilir. Şimdilik bizi bırakın da mezarımıza kavgasız ve dâvâsız gidelim!