Ama gözyaşlarımın ve üzüntümün içinden fışkıran bir müzik, bir anda akşamın güzelliğinden ve ilkbahardaki çimenler gibi genç ve coşkulu bir hayattan ilham alırdı.
Eğer âşık olup olmadığınız konusunda kafanız net değilse tek bir şeyden emin olabilirsiniz. Âşık değilsiniz. Çünkü aşk sorgulatmaz. Sadece çarpar. Öyle bir çarpar ki seni yere serer. Sen de yere serilmişken sana çarpan şeye değil de o an hissettiğin mutluluğa odaklanırsın. Serildiğin yerden gökyüzüne anlamsız bir gülümseme ile bakarsın. Bir anda beyninin arka planında, sürekli bir müzik çalmaya başlar. İşte o an anlarsın ki, gerçek hayatın en büyük eksikliği bu müziktir.
''Artık insanların Gılgamış'ı, Enkidu'su, Hera'sı, Afrodit'i yok. Onların yerine hip hop, futbol, müzik ve sinema tanrıçaları var. Tanrı ve tanrıçalar gibi onların aşk, evlenme, boşanma, kavga, kıskançlık, cinayet maceralarını izliyorlar.''
Kelimeler kar tanesi gibi etrafımda uçuşuyor. Her biri narin ve eşsiz, yere düşmeden avucumda eriyip gidiyor.
İçimde kocaman bir yığın halinde birikiyorlar. Birbirine geçmiş düşüncelerden, cümle ve deyimlerden dağlar, zekice ifadeler, espriler, aşk şarkıları...