Nemli bir havlunun yere bırakılışı gibi
Çöker bir iskemleye sonra
- Çoğu zaman böyle yapar -
Sokağa bakar aralıksız
Öyle bakar ki, sokakta bir şeyler olmuş sanırsınız.
...
Oysa işte Ruhi Bey,
Görerek bakmıyordur ki bir şeyler anlasanız.
Olduğum gibi kim görebilir beni?
Ne rengim var benim, ne nişanım.
Benim de bildiğim sırlar var diyeceksin ama
Hem o sırlarım ben hem de o sırları saklayanım.
Bu gönül ne vakit durulacak bilmem
Ama şu anda hiç kımıldamadan duran da benim,
Yürüyüp giden de ben.
Sabah olmuştu. Sakindim. Final resim elimdeydi. Filmi bağlayabilirdim. Nasıl?
“Hikâye,” dedim, “gel seninle anlaşalım. Sen yarım kal, adını da Yarım Kalan Hikâye koyalım.”
Kara gökler kül rengi bulutlarla kapanık;
Evlerin bacasını kolluyor yıldırımlar.
İn cin uykuda, yalnız iki yoldaş uyanık;
Biri benim, biri de serseri kaldırımlar.
Ve biz bulutlara gömdük çocuklarımızı
Ve biz çocuklarımızın kirpiklerine astık babalarını
Ve biz öldürenden hayatımızı bağışlamasını bekledik
Ve biz katilimizle geleceğe şarkılar söyledik
Ve biz yoksulluğun acısından sessizce uzaklaştık
Ve biz kadınlarımızı arzularından tavanlara astık
Var mıdır gerçekten tek bir dize
İnsanın haysiyetinden doğmamış olsun...
Korkma!
Bir takım mahvoluşlar oldu, fakat ölümcül değil.
Unutma bir kapı kapanır,
Bir kapı daha kapanır,
Sonra bir kapı daha kapanır.
Sen oyna,
Sen sadece oyna!
-Ah, Belinda!
Korkmuyorum diyenler, ya başkalarına yalan söylüyorlar, ya kendilerine yalan söyleyip kendilerini kandırıyorlar ya da bilmeyerek insan olmadıklarını söylüyorlar.
İçime işleyen acıyı size değil bir suya bırakmayı öğrendim. Dal olmaktan vazgeçeli çok oldu. Bu yüzden ne bir ağacım var bana beden ne de bir çiçek açacak benden.