Resûl-i Ekrem (s.a.s) Kurân-ı Kerîm’i şöyle tanıtmıştır:
“Dikkat edin, önünüze bir çok fitne çıkacaktır; onlardan kurtulmak için tek çare Kur’an‘dır. Onda, sizden öncekilerin halleri, sizden sonrakilerin haberleri mevcuttur.
Aranızda çıkacak müşküllerin hükmü ondadır. O, adaletle hüküm verip meseleyi çözer, bitirir.
Kur’an, bir oyun ve eğlence değildir. Onun hükmünü terk eden zalimin Allah belini kırar. Onun dışında doğru yolu arayanı Allah sapıtır.
Kur’an, Allah‘ın kopmayan sağlam ipidir.
Kur’an, en güzel bir zikir ve öğüt kitabıdır. O, dosdoğru bir yoldur. Onu insanların hevâsı eğriltemez. Diller onu okumakla eskitemez. Âlimler ona doyup ilim ve hikmetlerini bitiremez. O, çok okumaktan dolayı eskimez; tadını ve değerini yitirmez. Onun incelikleri bitmez. O herkesi doğru yola ulaştırır. Onunla konuşan doğru söyler. Onunla amel eden sevap alır. Onunla hüküm veren âdil olur. Ona çağıran doğru yola çağırmış olur.”
*Tirmizî, Fezâilü’l Kur’ân, 14.
Ebû Hüreyre radıyallâhu anhdan rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
"İnsanları doğru yola (hidâyete) çağıran kimseye, kendisine uyanların sevabı kadar sevap verilir. Bu onların sevaplarından bir şey azaltmaz. Başkalarını doğru yoldan çıkmaya (dalâlet) çağıran kimseye de kendisine uyanların günahı kadar günah yazılır. Ona uyanların günahlarından da hiçbir şey eksilmez."
(Müslim, İlim 16, nr. 2674; Tirmizi, İlim 15, nr. 2674; İbni Mace, Mukaddime 14. nr. 206.)
Ebû Hureyre radıyallâhu anh'ten rivayet edildiğine göre Rasûlullah sallâllahû aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
"İnsanları doğru yola çağıran kimseye, kendisine uyanların sevabı kadar sevap verilir. Bu,ona uyanların sevaplarından da hiçbir şey eksilmez. Başkalarını sapıklığa çağıran kimseye de, kendisine uyanların günahı gibi günah verilir. Ona uyanların günahlarından da hiçbir şey eksilmez."
Müslim, İlim 16. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Sünnet 6; Tirmizî, İlim 15; İbni Mâce Mukaddime 14
نَزَّلَ عَلَيْكَ الْكِتَابَ بِالْحَقِّ مُصَدِّقاً لِمَا بَيْنَ يَدَيْهِ وَاَنْزَلَ التَّوْرٰيةَ وَالْاِنْج۪يلَۙ
O, sana Kitab'ı hak ve kendisinden öncekileri doğrulayıcı olarak indirdi. O, daha önce Tevrat'ı ve İncil'i insanlar için birer hidayet olarak indirmişti.Furkan'ı da indirdi. Şüphesiz, Allah'ın âyetlerini inkar
Hekimlik usta çırak ilişkisi ile öğrenilen ve öğretilen bir meslektir. Böylece binlerce yıllık bilgi, beceri ve deneyim bir sonraki kuşağa aktarılır.
"Bir" hekim sadece bir hekim değildir.
"O" sürekli öğrenen, beceri geliştiren ve sonraki kuşağa tecrübelerini öğreten kadim geleneğin bir temsilcisidir.
"Bir" hekim binlerce hastaya şifa verirken, deneyimlerini paylaşarak on binlercesinin iyileşmesine de vesile olur.
Antik dönemden günümüze, Şamanlardan ve büyücü hekimlerden modern doktorlara, berber cerrahlardan uzman cerrahlara uzanan yolda; İmhotep'den Hipokrat'a, Asklopios'dan Galen'e, İbni Sina'dan Alexander Fleming'e, Louis Pasteur'den Uğur Şahin ve Özlem Türeciy'e kadar elden ele ve artarak gelen kadim bilgi Hekimlik sanatında vücut bulur.
Şifa dağıtan ellerimiz onların da elleridir.
Bir Hekim Bin Hekimdir!
Saygideger Hocalarımızın ve hastanemizin omurgası ,çalışkan ve değerli asistan arkadaslarimin 14 Mart Tıp Bayramı kutlu olsun
Moğolların kalabalık bir kolunun Hülagu öncülüğünde 1256 yılında Ceyhun Nehri'ni aşıp Horasan'a girmesiyle başlayan ilerleyişi, Azerbaycan merkezli olarak İran, Irak ve Anadolu topraklarının da önemli bir kısmını kapsayan bir devletin kurulmasıyla sonuçlanmıştı. İlhanlılar olarak anılan bu devlet Yakın Doğu'nun siyasi, sosyal ve
Seni,icat ettiği"sevgililer günü"ile eş olmaktan, anne olmaktan uzaklaşmaya çağıran, fuhşu meşrulaştırarak ailene kasteden canilere daha ne zamana kadar itibar edeceksin?
Sen kaçıksın ey insan! Kafanda bir tahta eksik! Görkemli hayaller içinde yüzüyorsun ve varolduğuna inandığın bir tanrılar dünyası, seni çağıran bir tin diyarı, sana göz kırpan bir ideali resmediyorsun. Senin bir saplantın var! Yüce olana tutunanları ve (çoğunluk bu gruba dahil olduğu için)neredeyse dünyadaki tüm insanları gerçek deli, tımarhanelik
Tebe-i Tâbiîn neslinden Abdullah ibn Mübarek hazretleri anlatıyor:
Hacca gidiyordum. Irak-Suriye topraklarından geçerken yaşlı bir kadına rastladım. Selâm verdim.
-“Selâmün gavlen min Rabbi’r-Rahîm : Rahîm olan Rab’den bir de sözlü “selâm” vardır.” (Yâsîn 36/58) âyetiyle selâmımı aldı.
-“Buralarda ne yapıyorsun?” diye sordum.
-“Men yudli
Ben sizin düşmanınız olsaydım, gücünüzün değerini düşürür ve güvensizliklerinizi kendinizi nasıl gördüğünüze hükmedene dek büyütürdüm. Bunu, siz benim saldırılarıma karşılık veremeyecek ve silahlarınızı bırakacak hale gelene dek sürdürürdüm. Tanrı'nın yarattığı kişi olmaktan sizi alıkoyana kadar uğraşırdım. Tanrı'nın size vermiş olduğu
1 Hazret-i Sâm bin Nûh eyleyeli bunda binâ
O zamandan berü çamur idi Sivas hâlâ
2 Eyle meşhûr idi çamur-ı Sivas âlemde
Kademin basmaga yer bulmaz idi bay u gedâ
3 O kadar mehleke çamur idi her sogagı
Düşse yok bir çâresi girdâb-ı belâ
SS'lerin tüm çabalarına rağmen, kampa giren İngiliz ve Kanadalıları açık toplu mezarlardaki ceset yığınları karşıladı. Toplamda 35.000 kişi olan ölüler, yaşayan birkaç bin kişiden sayıca daha fazlaydı. İngiliz subay Patrick Gordon Walker bir radyo yayınında dinleyicilerine Oxfordshire Süvarileri tarafından kendisine söylenenler ve kampın kurtarılmasından kısa süre sonra vardığı Belsen'de bizzat tanık olduğu sahneleri şöyle anlattı: "Kampın özgürleştirildiği ilk gecede, yüzlerce insan yaşadıkları mutluluğun ardından can verdi. Sonraki gün Oxfordshire Süvarileri'nin bir kısmı kampa ulaştı, insanlar onların etrafında toplanarak ellerini ve ayaklarını öptü - zayıflıktan ölüyorlardı. Çürümenin muhtelif evrelerindeki cesetler, üst üste yığılmış biçimde etrafta yatıyordu. Kampta ceset yığınları vardı. Yürüyen iskeletlerden ibaret olan insanlar, dört bir yana yığılıp ölüyordu. Bir kadın, süt stokuna bekçilik eden ve çocuklara süt dağıtan askere yaklaşıp bebeğine süt vermesi için ona yalvardı. Asker, kadının ellerinden aldığı bebeğin günlerdir ölü, suratının kararmış ve pörsümüş olduğunu gördü. Kadın süt için yalvarmaya devam ediyordu. Asker, anneyi yatıştırmak için bebeğin cansız dudaklarına biraz süt döktü. Anne daha sonra sevinç içinde mırıldanmaya başladı ve bebeğini muzaffer bir edayla götürdü. Birkaç metre ilerledikten sonra ise tökezledi ve düştü. Ölmüştü." İngiliz sıhhiye ekiplerinin ve Kızıl Haçın en iyi çabalarına rağmen Belsen'den canlı kurtarılan 60.000 kişiden 14.000'i kampın kurtarılmasından kısa bir süre sonra hayatını kaybetti.
14 Ekim 1953 tarihinde İsrail ordusu, sonradan başbakan olan Ariel Şaron’un komutasındaki 600 kişilik bir grupla Kubye köyüne girerek 56 evi arayıp 200 nüfuslu köyden toplamda 67 erkek, kadın, çocuk ve yaşlıyı katletti, diğerlerini de yaraladı.