"Ah," dedi karanlık onun sessizliğini okuyarak. "Bilmiyorsun." Yeşil gözleri bir kez daha renk değiştirdi ve karardı. "Sınırsız zaman istiyorsun. Kuralsız özgürlük istiyorsun. Seni bağlayan hiçbir şey olmasın istiyorsun. Canının çektiği gibi yaşamak istiyorsun." "Evet," dedi Adeline nefesi kesilerek ama gölgenin ifadesi tatsızlaşmıştı. Elini geri çekti, sonra bir anda gözden kaybolup birkaç adım ötedeki bir ağaca yaslanmış halde ortaya çıktı. "Reddediyorum," dedi. Adeline tokat yemiş gibi geri çekildi. "Ne?" Bu noktaya kadar gelmiş, sahip olduğu her şeyi vermiş, seçimini yapmıştı. Bir geleceğinin olmayacağı o dünyaya, o hayata, şu ana ve geçmişe dönemezdi. "Reddedemezsin." Gölge, siyah kaşlarından birini kaldırdı ama yüzünde eğlendiğine dair bir işaret yoktu. "Ben senin emrine amade bir lamba cini değilim," diyen gölge, kendini ağaçtan iterek doğruldu. "Ya da ölümlülerin sunduğu ıvır zıvırlara karşılık iyilik saçan, uyduruk bir orman cini. Ben senin tanrından daha güçlü, şeytanından daha yaşlıyım. Ben yıldızların arasındaki karanlık, toprağın altındaki köklerim. Ben vaadim, potansiyelim ve oyun oynamak söz konusu olduğunda, kuralları ben koyar, piyonları ben dizerim ve ne zaman oynayacağımı kendim seçerim. Ve bu akşam hayır diyorum."
Sayfa 59
seni serbest bıraktım. özgürlüğün gerekliliğine inancım sonsuz. en yüce ruhlar özgürlük içinde yeşermiştir. bu inancımdan dolayıdır ki sonsuz kurallar, sıkı yasalarla kısıtlamadım seni. çok az şey istedim senden; oysa sen dilediğin gibi davranmakta direttin. bir bakıma dilediğin gibi davranmanı ben istedim, kendi kendinin patronu olacak biçimde yetişmeni destekledim. bunu yaparken de, yanlış yollara sapmayacak kadar akıllı davranmanı bekledim. hiç değilse derslerine çalışacağını, okulunu boşlamamanı umdum. ama sen beni yalancı çıkardın. ne yapmamı istiyorsun? yaşantına sınırlar koymamı, neyi ne vakit yapacağını kurallarla saptamamı mı bekliyorsun? hafiye gibi gözüm üstünde olsun, her hareketini, her isteğini ben düzenleyeyim, her akşam sana hesap sorayım mı istiyorsun? her an başında dikilip sana zorla ders çalıştırayım, bunu mu bekliyorsun benden?
Reklam
Ben söylemiştimmmm
Yalnız şunu da be­lirtmeden geçemeyeceğim ey halkım: ben türküleri çok severdim. İşte mutlu bir evliliğin insana verdiği en bü­yük zarar bu: artık türkü dinleyemiyorum. Yani şöyle: in­san sevdiğine kavuşunca o yanık türkülerin pek bir an­lamı kalmıyor. Oysa eskiden bu türküleri duyduğumda nasıl da kederlenirdim. Hüngür hüngür. İşte böyle. Mutlu evliliğin dezavantajları. (Nispet yapıyorum cüm­le âleme! Keyif benim! Çatlasın düşmanlar!) Geçen akşam kuzumla televizyon izliyorduk; Zahidem çıktı. Ki ben Za- hidem'i ne zaman dinlesem gözlerim dolardı. Dinledik; hatta beraber de söyledik. Ama yıllar öncesinin o hüznünü hissetmediğimi kederle fark ettim. Ulan daha ne isti­yorsun, keder müptelası, arabesk kafalı. Doğru yahu. Mut­luluk böyle bir şey. Gerçi bundan gizli bir utanç duy­muyor da değilim: Mutlu adamdan yazar olur mu? Beni de kandırmışlar işte: sanatçı dendi mi bunalımlı bir tip can­lanıyor kafamızda. Artık mutlu olduğuma göre benden iyi bir şey sadır olmaz. Hüngür hüngür.
Bu genç Hanım Sultan'a ilişkin daha fazla şey öğrenmek istiyorsun; gözlerin ince pelür kağıtlar üzerinde huzursuzca dolaşıyor; kadının bir anda karşına çıkmasını hayal eder gibisin... Ama sanki Marana da sayfaları doldururken seninle aynı arzu içindeymiş gibi; kadın saklandıkça, o peşinden gidiyor... Bir mektuptan ötekine, durum iyice
Sayfa 127
Diyor ki izleyici, zaten tüm gün yoruluyoruz, stresleniyoruz İstanbul'da yaşamaktan. Akşam iki saat eğlenmek için geldiğimiz tiyatroda, niye Pierre-Henri Cami olarak çıkıyorsun karşımıza? Niye anlatıyorsun iki saat bu adamın yaşamını? Ne demek istiyorsun? Niye yoruyorsun, zaten yorgun kafamızı? Neden tiyatroda da ayrıca, günlük mesaimize ek olarak kafamızı çalıştırmamızı istiyorsun bizden? Zaten yorgunuz, hafif alkollüyüz, sen söyle, biz gülelim, yalnız birine gülmemiz bitmeden öbürünü söyleme, tıkanıyoruz, sırayla söyle hepsini, biz zaten onlara eve gidince de gülüyoruz... Biz de diyoruz ki, hiç yormazsanız bu cici beyninizi, yirmibirinci yüzyıla beyin sıfır kilometrede girerseniz, hiç de iyi olmaz sizin için, 2050'ye kadar rodajdasınız! Sizinle bu inatlaşmamız sürecek sayın izlemeciler, sizi düşündüğümüz için!
1963 Ekim'inin başlarında Morris'in içinde şüpheler yine uyanmıştı. Bir akşam Bat Yam'da Nadia'yı ziyaret etti. Yengesi Na­dia, Eli'nin sima olarak Morris'e benzemesinden dolayı onunla konuşmaktan memnun oluyordu. Morris de Nadia'yı ziyaret ede­rek onun yalnızlığını giderebilmek için ziyaret etmekten hoşnut­tu.
Reklam
109 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.