Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Şeyhin vefat acısı yanında nedir ki diğer acılar bir kere daha yalnız kaldık
Ya çağır kimsesiz kalan sürünü Ya çobansız bırakma Allah’ım Bir kere daha bu acı, ne kadar da tanıdık Halbuki biz seninle kanayan yaramıza bir nebze ferahlık bulmuştuk, şimdi vakit geldi sen sevgiline kavuştun bizlerden himmetini bırakma ki yetim kalmayalım Biz sana ve size layık olamadık siz bizleri yalnız bırakmayın şeyhim Biz seni çok sevdik şeyhim sende bizi şefaatinden ayırma..
karanfil
(16 Haziran 2004) Ayça okulunun kapısından koşarak çıkarken etrafına göz gezdirdi. Tanıdık hiçbir yüz görmemenin verdiği üzüntüyle omuzları çökmüştü. Bugün annesi de babası da onu okuldan almaya gelmemişlerdi. Bu çok sık yaşanan bir durum değildi. Sadece annesinin ve babasının işi olduğu zamanlar olan bir durumdu. Babası muhtemelen daha işten
Reklam
Ömür Hanımla Güz Konuşmaları
...Ve güz geldi Ömür hanım. Dünya aydınlık sabahlarını yitiriyor usul usul. İnsanın içini karartan bulutların seferi var göğün maviliğinde. Yağmur ha yağdı ha yağacak. İn- cecik bir çisenti yokluyor boşluğunu insan yüreğinin. Hüznün bütün koşulları hazır. Nedenini bilmediğim bir keder akıyor damarlarımdan. Kalbimin üstünde binlerce bıçak
ÖMÜR HANIMLA GÜZ KONUŞMALARI ..Ve güz geldi Ömür hanım. Dünya aydınlık sabahlarını yitiriyor usul usul. İnsanın içini karartan bulutların seferi var göğün maviliğinde. Yağmur ha yağdı ha yağacak. İncecik bir çisenti yokluyor boşluğunu insan yüreğinin. Hüznün bütün koşulları hazır. Nedenini bilmediğim bir keder akıyor damarlarımdan. Kalbimin
18 MART ÇANAKKALE DESTANI
18 MART ÇANAKKALE DESTANI Şair Mesut Kılıçoğlu Çanakkale’yi yazıyorum size, Selâm olsun tüm şehidlerimize. Anlatacağım yiğit Mehmetleri,
Başlayacağım ilk kitabı olması dışında olaydan ötürü unutmayacağım
"Hangi kitaba başlasam?" diye birkaçına bakınırken alıntıyı beğenip farklı kitabı çıkarmışım. (: Bugün ise ablama göstermek için kitabı açtım baktım alıntı yok. (: "Nasıl ya, ilk sayfalarındaydı daha dün okudum." dedim. Bir de o kadar eminim ki doğru kitap olduğuna "Acaba başı yerine ortasında mı denk gelmiştim?" diyerek birkaç kez baktım ama yoktu. Kafam neredeydi, bilmiyorum. Kitaplık önüne gelince göz gezdirirken şu an ki kitap tanıdık geldi -acaba neden?(!)- ve onda çıktı. Şimdi başlayacakken ablam geldi ve "Okumadığım kitaplarımı okuma demedim mi?" dedi hafif gıcık ama uğraşır tonda. Ben de "Kitabın alıntısı okumuşum, diğerine hiç başlamamışken bunu okumasam kitaba ayıp olurdu. Ne yani şimdi kitaba ayıp mı olsun, yüreğim kaldıramaz bunuu." diye ona uydum ama yarı ciddiydim. Çünkü izin vermezse -isteksizliğini gerçekten hissedersem- kitabı ne yapıp edip başka bir yerden bulurdum ve okurdum. Sonra lafı geldi mi hatırlatırdım, lafı gelmese kendim getirir hatırlatırdım yani, tabi unutmasına izin verirsem, ki kendimi bildiğim kadarıyla izin vermem. :p §§§ "Mutlu Ölüm" ismiyle de uyuyordu yani. Ve anlaşılan baya uydurmuşum da direkt aklımda öyle kodlanmıştı. Önceden yanlış kitabı eklediğim için kusura bakmayın...
Reklam
İstanbul Yolu Neden Önemli?
Rafi Bey’le, meyve pazarında oturuyorduk. Yakındaki camiden çıkan çocuklara uzun uzun bakınca gayriihtiyari bu durumu sordum. Tanıdık birini aradığını zannetmiştim. Birkaç günlük beraberliğin ve yarenliğin verdiği samimiyetle sebebini sordum. Konunun biraz uzun olduğunu, başka zaman anlatmak istediğini söyledi. Hava sıcak, yer dinlenmek için
Doksanların sonuna doğru Eskişehir'de öğrenciydim. Okulu bırakmak üzereydim, ailemi bırakmıştım, solculuk beni bırakmıştı. Sik gibi kalmıştım tek kelimeyle. Beş kuruş param olmadan günler geçiriyordum. Hala şaşarım, ne yiyip ne içiyordum o zamanlar diye? Tek bir örnek vereyim, sefaletin boyutunu anlayın. Bir gece yarısı soğuktan donmasın diye
Karalama2
...?...?/1989... Kendini haddinden fazla duyumsadığı için acıya ve korkuyuda haddinden fazla duyarlı arkadaşım için, burası tam bir cehennemdi. Her şeyiyle farklıydı Ankara'dan. Çok kültürlü, birçok etnik gruptan oluşan, bu etnik grupların bir nevi kabileci bir tutumla diğerleriyle arasına sınırlar koyarak birbirinden ayrıştığı, etnik
Kudüs'te 1982 yılına kadar nöbet tutan Osmanlı Neferi
IĞDIRLI ONBAŞI HASAN'IN ÖYKÜSÜ Gazeteci İlhan Bardakçı anlatıyor: Yıllar önceydi, sene 1972. O zamanlar genç bir gazeteciydim. Türkiye'den bazı siyasiler ve iş adamları İsrail'e resmi ziyarette bulunuyorlardı. Biz de gelişmeleri izlemek için oradaydık. Bir sıcak mayıs akşamıydı. Her ziyarette olduğu gibi sıradan bir işti
Reklam
NEFİS TESKİYESİ - 2
Bundan sonra kimle ne yaşasam isim vermeden paylaşacağım. İyiden iyiye kafam rahalıyor. İkinci yazımda yine isim vermeden beş bayandan bahsedeceğim. Dördü aynı yerden biri başka bir yerden tanıdık. Bu anlatacağım bayanlardan ilk ikisinin gerçekten iyi insan olduğundan eminim diğerleri de yüzeysel iyi olabilir düşüncesindeyim. Çünkü ilk ikisi
535 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.