Her insanın okurken ağladığı kitaplar vardır. Ben de birçok kitabı okurken ağlamıştım. Ama genelde kitaplarda bizi ağlatan etken kitabın olayında bulunan üzüverici eylemlerdir. Mesela bir karakterin ölmesi, ayrılık, hasret gibi etkenler ağlatır okuru(başka nedenlerden ağlayanlar da olabilir). Ama bu kitabı okurken dökülecek olan gözyaşlarınız kendinize olan sinirinizden, Şeriata olan hasretinizden olacaktır. Dünyanın dört bir yanında Müslüman kanı akarken ben neden oturuyorum neden harekete geçmiyorum diyeceksiniz kendinize. Bundan eminim.
Peygamberimize her geçen gün daha fazla saldırmaya cesaret eden cahil güruhlar bilmezler ki Allah Peygamberi ve onun yolundakileri ebediyen Fatih kılmıştır.
Kimi Kudus'ü feth etmiştir kimi gencecik yaşında İstanbul'u. Bunlar Allah, Peygamber, Şeriat aşkıyla yapılan şeylerdir. Peygamberimize, hadislere, sünnete dil uzatmaya çalışan cahiller ordusu Peygamber aşkıyla kavrulan Fatihler'in kılıcı altında ezilecektir. Bu Fatih kimi zaman Seyit Onbaşı olur kilosunun üç katını Allah aşkıyla kaldırır durdurulamaz denen donanmayı denize gömer. Kimi zaman Ömer Halisdemir olur vatan aşkıyla kendini kurşunların önüne korkusuzca atar Allah, Peygamber aşkıyla Şehadeti kucaklar. İsimler değişir ama bu ruh bu aşk değişmez.
Bu kitap tam olarak bunu anlatıyor. Yukarıdaki cümleler bana ait ama bu kitabın hocalığı eşliğinde oluştular. Bu kitabı kaleme alan Yasin Pişgin'den Allah razı olsun.
"Tek suçunuz hür insanlar gibi konuşmak
Kitaplar suç ortağınız"
R. Ilgaz
Bu kitabı 70 yıl önce okusam başıma gelmeyen kalmazdı. Şimdi gönül rahatlığıyla okuyup, incelemesini yapabiliyorum. Bu güzel bir ilerleme. Şu an kitaplığımızda Aziz Nesin, Nazım Hikmet, Rıfat Ilgaz gibi
Neden Okudum?
.
Normalde çok fazla popüler kültür romanları okuyan biri değilim ancak zaman zaman hayal gücümü etkin bir biçimde kullanmamı tetikleyecek kitapları okumayı değerli buluyorum. Hekate’nin kızları da Türk ve genç bir yazara ait olduğu için ve çokça övüldüğü için beni kendisine itti.
.
Ne Anlatıyor?
Amerikalı bir genç kız bilmediği bir
Hayal gücünün olmadığı bir ülke, "Son Şeyler Ülkesi". Kelimenin bittiği yer klişesinin gerçeğe döndüğü bir yer burası; önce nesneler yok oluyor, sonra hafızlarda kayboluyor neye benzedikleri, en son da isimlerini unutuyor insanlar.
Paul Auster'in
Oğuz Atay ağrı kesicilerin artık fayda etmeye başlamaması, çift görme gibi sorunların artmasıyla birlikte artık doktora gitme zamanının geldiğini anlar. Doktora gidince büyüyen tek şeyin onun yalnızlığı ve anlaşılmıyor oluşunun olmadığı ortaya çıkar. Beynindeki virüs de tıpkı onlar gibi büyümüştür. Tedavi için Londra'ya gidecektir. Kendine
"Ben bugüne kadar tefsir edilmesi gerekenin kitap olduğunu sanıyordum. Yanılmışım. Tefsir edilmesi gereken insanmış. Apaçık olan kitapmış."
Uzun süredir içimde sahipsiz bıraktığım soruların cevabını bu cümlelerde buldum. Neden içimdeki hisler ile kitap uyuşmuyordu? Kitabın tefsirine emek verirken içimdeki boşluk neden tam anlamıyla
Siye Kürtçe yazmayı denedim.olmiyê.
Yazamiyem.
Türk çem de eyi değil.
İki arada bir derede qalmişem.
Kürt çe düşüniyem olmiyê,
Türk çe düşünüyem heç olmiyê.
Seni nece düşüniyêm,ben de bilmiyem.
Bir baxiyem aqlımdasın...
~~~Bütün babalardan geriye boşluk kalıyormuş. İyi ya da kötü, her seferinde hep aynı boşluk gelip gözlerimize yerleşiyormuş. 1an, hesabımı kitabımı geride bırakıp keşke onunla daha fazla konuşabilseydim, cevapların peşine düşmek yerine onun anlattıklarını dinleyebilseydim, suskunlukla geçen o anlar daha dişe dokunur sözlerle doldursaydım diye
1.
Zerdüşt, uzun süre dağda inzivada kalmıştır. Varlığın, hayatın anlamını anlamıştir. Lakin artık bunu anlamak kendisine yetmemektedir. Güneş nasıl bir enerji ise ve bu enerjisini yayiyorsa ve hayata enerji vererek onu var ediyorsa, onu aydinlatiyorsa; Zerdüşt de anladiklarini aktarmasi gerekmektedir. Ve Zerdüşt dağından aşağıya, insanların
Neden böyle aptalım ben? Madem başkaları aptal ve ben onların aptal olduklarını kesin olarak biliyorum, öyleyse neden onlardan daha akıllı olmak istemiyorum? Sonra, herkesin akıllı olmasını beklemenin çok uzun süreceğini anladım. Bir de bunun hiçbir zaman gerçekleşmeyeceğini... İnsanların değişmeyeceğini, onları değiştirebilecek kimsenin bulunmadığını ve bunun için çaba göstermeye değmeyeceğini!
Ayyy!! Otobüs de bu mu?!
On sekiz saat! Gitmekle biter mi o yol?! Neyse, sıkı bir topuz yaptırdım, bozulmaz kolay kolay saçlarım. Molalarda da makyaj tazeledim mi, tamamdır. Çok sıcak olmasa bari, şahsen ben, parfüm kokusundan başka bir şey duymak istemiyorum.
Annem de uzun bir nutuk çekti sabah sabah. Yok, vaktinde orada ol, otobüs beklemez
Eğer kafanızda alacağınız kitaba dair bir fikir yoksa,kitapçıya girince bakar beğenirim diyorsanız kandırılmaya mahkumsunuzdur.Çünkü vitrinler kararsız bireylerin yöneticisidir.Ben de nadir olarak kararsız girenlerdenim.Belki fazla seçeneğin yarattığı bir seçeneksizlik ve ya seçememezlikten olsa gerek ilk defa göz göre bu ticari tuzağa,bu reklam