Bugün hangi coğrafyaya sürersen sür atını yapıların dilinden namelerin diline kadar, söylenmiş sözlerin tümünde bir Farabi bir Gazali bir ibn Rüşd imzası vardır.Er-Razi'nin, İbn-i Sina'nın, Heysem'in, Baki'nin Nedim'in, Akif'in ve daha nicelerinin ellerinin izi geçmiştir tarihin iki kapak arası sayfalarına. Gariptir ki ardımız bu kadar payansızken önümüzde bu kadar mütenahi zihinler yetişiyor. İçimizde dinmeyen yabancılaşma arzusuyla, özümüze duyduğumuz yargılama arzusu gün ve gün koparıyor bizi köklerimizden. Biz yeni âkil bedenler kendi kahramanlık hikâyelerimizi bile başkalarının bize ithaf ettiği kitaplarda okuyoruz. Bu çırpınmaya bile tenezzül etmediğimiz ama kapılıp gittiğimiz akıntı, öyle büyük bir cürufa sürüklüyor ki bizi; Yusuf Kaplan hocamızın deyimiyle: "Biz, bugün Batının takvimine göre kurduğumuz saatlerimiz ve tanımadığımız çağımızla yarın sadece onların bizi tanımlamalarını dinleyeceğiz."
Nitekim öyle de olmuyor mu? Bugün satrançtaki her hamlesi kan dökmek üzerine kurulu fraklı beyefendilerin, coserrat içindeki kadife bedenli hanımefendilerin masalarında öğrenmiyor muyuz ne demekmiş "Medeniyet"? Ötekileşebildiğin ve ötekileştirebildiğin kadar layık değil misin bu masalarda oturmaya? Onlar gibi görünür onlar gibi konuşur onlar gibi düşünürsen işte o zaman değil misindir sen en "Medeni", en Kültürlü en Hümanist ve tabi ki en Barışsever...
~A.KURT~