Sinek taifesi perisan :))
“Gezip gördüğüm krallıkta sivrisineğin dahi hakkının gözetildiğini gördüm. Adaletiyle meşhur Kral Süleyman’ın bir sivrisinekle olan sohbeti derin ve anlamlıydı.” Sivrisinek ile Süleyman! Heyettekiler dikkat kesildi. Belkıs heyecanlıydı. Zümra anlattı: “Derler ki; Süleyman yurdunda bir sivrisinek, Kralın huzuruna gelip rüzgârı şikâyet eder.
Baylar! ..., zamansız ve bahçesiz böyle nereye?
Reklam
(Baylar! umutsuz, düzensiz ve biletsiz böyle nereye?)
"Böyle telaşlı, böyle ikircikli gelir onun adamları. Bunların gelişleri altlarındaki atların yürüyüşlerinden belli olur. Üstündeki adam korkuyor mu, atın ayakları biribirine dolaşır, yiğit mi, at da uçarcasına, tüy gibi hafif, yiğitçesine yürür. İkircikli mi, kederli mi, sevinçli, düşünceli mi, dalgın mı, atın yürüyüşünden, halinden tavrından belli olur. Utanıyor mu, at utangaç utangaç yürür. Bu gelen atın üstündeki adam utancından yerin dibine geçiyor. Hiç de gelmek istemiyor ama ne yapsın fıkara. Bak, atlı çok uzakta, kim olduğu, nereye gittiği belli değil, koca yoldan bin kişi geçer. Yaklaşsın, göreceksin ki bu gelen Kabakçının elçisidir. Şaşmaz at yürüyüşü. Şaşmaz. Üstündekinin içini apaçık ortaya koyar. Az bekle. Bu gelen adamlara da öyle bir acıyorum ki... Her gelen de üstelik çamsakızı gibi yapışmaya geliyor. Bu adamda hiç mi onur yok? Şaşıyorum, insan nasıl nasıl bu kadar onurdan yoksun olabilir? Sahiden şaşıyorum, ve anlamıyorum. Ama ben ona yapacağımı biliyorum. Onu daha, daha aşağı, çirkefin içine iteceğim ve öğreneceğim ki insan onursuzluğu nereye kadardır, insanoğlu nereye kadar alçalabiliyor? Her şeyin sınırı olmadığı gibi, alçalmanın da bir sınırı yoktur herhalde. Ama bu sonsuzluğu gözlerimle görmek istiyorum. Elime bir tecrübe hayvanı düşmüş ki, yakasını bırakmayacağım. Ve onu mümkün mertebe uzun müddet bu kapıya köpek edeceğim ve bu kapıda onu köpekler gibi havlatacağım. Bin kere, milyon kere bu kapının eşiğine yüz sürdüreceğim ona. Bankalar dolusu parası olsun isterse, şu Çukurova onun olsun isterse, ne fayda... Ona Akçasazdan bir dönüm bile verdirmeyeceğim."
Sayfa 69
Ali Fuat'ın anlatımı ise daha ayrıntılıdır: Günde kaç defa "Padişahım çok yaşa!" diye bar bar bağırdığımız devrin padişahı Sultan II. Abdülhamit gözümüzden yavaş yavaş duşuyordu. Tıbbiye'deki genç ve aydın Hurriyet taraftarlarının sürgünlere gönderilip ocaklarına incir dikildiğini duydukça iyice isyan ediyorduk. Bir gün bizim de başımıza böyle bir şey gelebilirdi. Devlet idaresinin iyi işlemediğini, suistimallerin alıp yürüduğünü, memurların ve subayların maaşlarını alamadıklarını, buna karşılık Saray'a mensup sırmalı hafiyelerle, dalkavuklarına maaşlarından başka keseler dolusu altın verildiğini haber aldıkça, Sultan Hamit'e aslında pek de güçlü olmayan güvenimiz büsbütün sarsılıyordu. Ordunun kötü eller yönetiminde değer ve saygınlığını yitirdiğini görüyorduk [...] Fakat kimse ortaya çıkıp "Nereye gidiyoruz, memleketi nereye götürüyorsunuz?" diye soramıyordu, sormak yurekliliğini gösteremiyordu. Doğunun alışık olduğu uyuşuk bir kadercilikle susuyordu. Çünkü Padişah'tan ve onun hafiyelerinden korkuyorlardı [...] Memlekette hürriyet yoktu. Biz genç Harbiyeliler, Fransız İhtilali Beyannamesi'nde insan hak ve hürriyetlerine verilen önemi gizli de olsa okumuş ve öğrenmiştik. 34
Sayfa 41 - Turkuvaz Kitapçılık | 34: Ali Fuat Cebesoy, Sınıf Arkadaşım Atatürk: Okul ve Genç Subaylık Anıları, İstanbul, İnkılap, 1999, s. 44-45
Hiçbi­rimizin geleceği bu ülkenin ve halkın geleceğinden bağım­sız değil. Nereye, ne kadar uzağa kaçsanız da değil! Peki bu genel tablo içinde ben ve benim gibi insanlar nerede duruyor? Ya da nerede duracak? İşte en kötü bölüm de bu zaten. Çünkü bana sorarsanız pek yakında, birkaç yıl içinde, bu gidişin yönünü değişti­recek bir şey olmadığı takdirde, biz bu ülke için bir şeyler yapmak istesek bile, bu ülke bizi istemeyecek. Hani bünye kendine yabancı olanı kusar ya, tıpkı öyle bizi de kusacak. Çünkü herkes hakikaten popüler kültürle kamçılanırken, giderek bütün ülke "köylüleşecek". Köylülük (köylüler değil!) kötüdür! Köylülük tutucudur; aynılaşmadır; ikiyüzlülüktür; ahlaksızlıktır. İşte böyle bir düzen içinde bize ihtiyaç olma­yacak. Bizim yaptığımız, ürettiğimiz düşünsel, sanatsal her neyse hiçbir ürünün alıcısı kalmayacak. Bizim gibi insanlar -eğer bu gidişi değiştirecek herhangi bir şey yapamazsak­ yakın gelecekte tedavülden kalkacak! Ne diyorsunuz?
Sayfa 53 - Everest YayınlarıKitabı okuyor
Reklam
1.000 öğeden 21 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.