Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Eray Öztürk

Diyelim ki iki yil önce hastalandiniz ve o acinin, o hastaligin hatirasi hâlâ içinize duruyor, ve o hatira, "Dikkat et, bir daha hastalanma," diyor. Yani hatira cagristirdiklariyla birlikte korkuyu yaratiyor, aslinda bu da korku degil çünkü su anda sagligniz sok iyi durumda. Düsünce, hafizanin verdigi tepki oldugu ve hatiralar hep eski oldugu için daima eski olan düsünce, zamanla korktugunuz hissini uyandirir ki bu gerçek degildir. Gercek olan, saglikli oldugunuzdur. Ama zihinde bir hatira olarak kalmis olan deneyim, "Dikkat et, bir daha hastalanma," düsüncesini uyandirir.
Reklam
Bir taraftan Tanri ve Tanriçalara çatiyordu, "Mademki onlar bizi yarattilar, neden öldürüyorlar? Neden insanlara aci cektiriyorlar? Bir insan baskasin öldürünce cezalandiryorlar; Tannilarsa istediklerini öldürüyor, istedikleri zaman sehirleri yakip yiktiriyorlar. Rüzgârlar, firtinalar, yagmurlar ve taskinliklar veriyor, Tufan’la yarattıklarını yok ediyorlar. Bu yaptıklarından dolayı onları cezalandıran da yok!”
Geçmis ve gelecek yalnizca mitti. Geçmis ölen simdiki zamandi ve gelecek hiçbir zaman var olmayacakti, çünkü ona ulastigimizda gelecek zaman simdiki zamana dönüsecekti. Simdiki zaman sahip oldugumuz tek seydi. Sürekli devinen, sürekli degisen bir seydi simdiki zaman. Ve hercaiydi. Yakalamanin tek yolu geçip gitmesine izin vermek, onu serbest birakmakti.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Daha fazla cabalamak zorundaydi. Hep istemedigini zannettigi hayati istemek zorundaydi. Bu kütüphane nasil ondan bir parçaysa, bütün hayatlari da öyleydi cünkü. O hayatlarda hissettigi her seyi hissetmemis olabilirdi ama o potansiyele sahipti. Olimpiyatlarda yüzmesine, seyyah olmasina, sarap reticisi, rock star, gezegeni kurtaran bir buzul bilimci, Cambridge mezunu, anne ve milyonlarca baska sey olmasina yol açan firstlar kaçirmis olabilirdi ama o insanlarin hepsi bir bakima yine de oydu. Hepsi oydu. Müthis basarilar elde etmis olabilirdi ama bunu düsünmek eskiden oldugu gibi depresyona sokmuyordu onu. Bilakis. Ilham veriyordu. Calisip cabaladiginda neler olabilecegini görmüstü cünkü. Yasadigi hayatin daaslinda kendine ait bir mantigi oldugunu görmüstü. Abisi yasiyordu. Izzy yasiyordu. Lise ögrencisi bir çocuk basini belaya sokmaktan onun yardimiyla kurtulmustu. Hayatin bazen bize tuzak gibi gelmesi aslinda zihnin oynadigi bir oyundu. Mutlu olmak icin üzüm yetistirip sarap üretmesi ya da gün batimini Californiada izlemesi gerekmiyordu. Büyük bir evinin ve mükemmel bir ailesinin olması da gerekmiyordu. Yalnizca potansiyele ihtiyact vardi ve potansiyel den bol bir seyi yoktu. Bunu neden daha önce görememisti ki?
Bir tek simdiki an var. Dünyadaki bütün nesneler nasil benzer ve sürekli birbiriyle yer degistiren atomlar iceriyorsa bütün zaman parçaciklari da birbirlerine ait unsurlar içeriyor. Evet. Çok net. Beklenmedik sekilde gelen o anlarda simdi, sonsuza dek sürüyor ve yasanacak daha ok an oldugunu biliyorum. Anliyorum. Insanin özgür olabilecegini anliyorum. Zamani durdurmanin ancak hükmünden kurtulmakla mümkün olabilecegini anlyorum. Artik ne geçmisimde boguluyor ne de gelecegimden korkuyorum. Nasil korkabilirim? Gelecek sensin.
Reklam
Ölmek nasil bir ansa yasamak da bir an. Gözlerini kapar ve bütün gereksiz korkularin çözülüp gitmesine izin verirsin. Sonra korkudan muaf olan bu yeni varolus halinde kendine sorarsin: Ben kimim? Süpheler olmadan yasayabilseydim neler yapardim? Haksizliga ugrama korkusu olmadan yasayabilseydim? Acidan korkmadan sevebilseydim? Yarin o tadi nasil özleyecegimi düsünmeden, bugünün tadini cikarabilseydim? Zamanin geçisinden ve sevdiklerimi benden çalabileceginden korkmamis olsaydim? Evet. Ne yapardim? Kimleri umursardim? Ne icin savasirdim? Hangi yollarda yürürdüm? Nelerden haz alirdim? Içimdeki hangi gizemleri gözerdim? Kisacasi, nasil yasardim?
SOKRATES - Bana öyle geliyor ki ruhumuz bir kitaba benzer. PROTARKHOS - Nasıl olur? SOKRATES - Duyumlarla uyumlu olan bellek ve bunlara bağlı bulunan duygular, bana şu anda ruhla rımıza sözler yazıyor gibi geliyor. Duygu, doğruyu ya zarsa, bunun sonucunda düşünce ve sözler de, doğru olarak biçimlenir. İçimizdeki bu yazmanın yazdığı şeyler yanlışsa, onlar da gerçeğe aykırı düşer.
Tüm dünya sistemi, yasaların, tüketici davranışlarının, ekonomi teorilerinin ve dinin rasyonalize ettiği çılgınca varsayımlar üzerine kurulmuştur. İşte İngiliz madenci oğlunun klasik öyküsü: "Anne, üşüyorum. Sobayı yakamaz mısın?" "Kömürümüz yok." "Neden?" "Çünkü baban işsiz kaldı." "Neden?" "Fazla kömür olduğu için." Böylesine bir delilik, kapitalist sistemin doğası gereğidir. Çoğu toplumsal normlarda bu delilik, a priori olarak kabul görür.
Ilk insan ve ilk peygamber Adem, günah işlemeyi cennet te yaşamaya yeğlemiştir; yaşamın değişkenliğini, sıkıcı tek düzeliğe yeğ tutmuştur. Insan imgeleminde cennet, hiçbir zaman çok ilginç bir yer olmadı. Hayal gücümüzü harekete geçirmedi, geçiremez de. Dante'nin Ilahi Komedya'sında, Inferno'da (Cehennem'de) ve bir dereceye kadar Araf'ta, hayal gücümüz sınırsızca çalışır, hayal kurmanın sonsuz özgürlüğünü tadarız. Öte yandan, Dante'nin Cennet'i alabildiğine sıkıcı bir yerdir. Öylesine sıkıcıdır ki, okumuş olanların pek azı onu anımsar.
Şunu bir düşünün: İnternette petabaytlar düzeyin de veri akışları gerçekleşmekte ve bu akış içinde bir çok ilginç veri yer almaktadır. Ancak halen bu bilgiye erişmemizin tek yolu telefon ya da bilgisayar ekranına gözümüzü dikip bakmaktır. Ama ya vücudunuza gerçek-zamanlı veri akışı gerçekleştirilebilse, bu da dünya ya ilişkin dolaysız deneyimlerinizin bir parçası olsaydı? Bir başka deyişle, ya verileri hissedebilseydiniz? Sözünü ettiğimiz, hava durumu, borsa ya da Twitter verileri, bir uçak kokpitinden gelen veriler ya da bir fabrikanın durumuyla ilgili veriler olabilir. Ama bunların özelliği, beynin anlamayı zamanla öğrendiği yeni bir titreşimsel dille kodlanacak olmalarıdır. Bunun mümkün olması durumunda, günlük işlerinizin peşinde koşarken iki yüz kilometre ötede yağmur yağıp yağmadığı ya da ertesi gün kar yağıp yağmayacağıyla ilgili doğrudan bir algıya sahip olabilir ya da küresel ekonominin gidişatını bilinçaltınızda tespit edip borsanın durumu hakkında öngörüler geliştirebilirsiniz. Bakarsınız, Twitter ortamında hâkim olan eğilimleri de hissetmiş ve türün bilincine de erişim sağlamışsınız.
Reklam
Psikolog Roy Baumeister ve meslektaşları da, bu durumu mercek altına almak üzere kolları sıvadılar. Yaptıkları çalışmada, üzücü bir film izlettirilen gönüllü lerin yarısından normalde verecekleri tepkileri vermeleri, diğer yarısından da duygularını bastırmaları istendi. Filmden sonra hepsine birer el egzersizi aleti verildi ve bunu mümkün olduğunca uzun süreyle sıkmaları istendi. Duygularını bastiran grup daha çabuk pes etmişti. Neden? Çünkü kişinin kendini kontrol etmesi için enerji gerekir; bu da yapacağımız bir sonraki iş için daha az enerjimiz kaldığı anlamına gelir. Kışkırtılmaya direnmek, zor kararlar vermek ya da inisiyatif kullanmak gibi çabaların görünüşte aynı enerji kaynağıni tüketmesinin nedeni de budur. Öyleyse irade gücü yalnızca kullandığımız değil, tükettiğimiz bir şeydir de aynı zamanda.
Birkaç yıl önce küçük bir çocuk eşime büyürken nereye doğru gittiğini bildiğini söylemiş. Eşim de neresi diye sorunca, "ya bir sirkte trapezin üstünde akrobat olacağım ya da Tanrı," diye cevaplamış. Çocuk Tanrı'yı diğer meslekler arasında bir meslekmiş gibi ele alıyor.
Birkaç yıl önce küçük bir çocuk eşime büyürken nereye doğru gittiğini bildiğini söylemiş. Eşim de neresi diye sorunca, "ya bir sirkte trapezin üstünde akrobat olacağım ya da Tanrı," diye cevaplamış. Çocuk Tanrı'yı diğer meslekler arasında bir meslekmiş gibi ele alıyor.
O hâlde, insan âlemiyle Tanrısal dünya arasında boyutsal bir fark söz konusuyken insanın bu farkı tanıyabilmesi nasıl mümkün olabilir? Bu farkı anlamamız için tek yapmamız gereken insanla hayvan ilişkisini düşünmektir. İnsan âlemi hayvan âlemini içerir; zira insan hayvanı anlayabiliyorken hayvan insanı anlayamaz. O hâlde benim iddiam şudur; insanla hayvanın nispeti, insanla Tanrı'nın nispetine benzerdir. Kitaplarımın birinde bu benzerliği ayrıntılarıyla açıklamıştım; çocuk felci aşısını geliştirmek için kullanılan ve bu yüzden defalarca kendine iğne batırılan bir maymun acısının anlamını kavrayamaz, çünkü sınırlı zekâsından dolayı insan alemine giremez ki bu âlemdir acının anlaşılabilir olduğu tek âlem. Yine de başka bir boyutun, insan âleminin ötesinde bir âlemin, insani acının nihai anlamı sorusunun cevaplanabileceği bir başka dünyanın var olması makul müdür?
Tersine niyetlendirmenin farkında olmadan kullanımı örneği; Benden bir ders alan ve sınavda tersine niyetlendirmeyi açıklamasını istediğim Amerikalı öğrencilerimden biri şöyle otobiyografik bir hikâyeye başvurmuştu: "Bir zamanlar midem başkalarının yanında guruldardı. Midemi ne kadar çok tutmaya çalışsam o kadar çok gurulduyordu. Bir süre sonra bu durumun ömrüm boyunca bana eşlik edeceğine kesin gözüyle bakmaya başladım. Onunla yaşamaya başladım, diğerleriyle birlikte ben de ona gülüyordum artık. Kısa süre içinde artık duyulmaz oldu."
49 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.