“Ey Allah’ın Resulü! Herkes altın ve gümüş alarak evleniyor. Ben bunu istemiyorum. Allah’tan benim evlilik akçem olarak ümmetin asileri için şefaat etmemi iste.”
Sevgili baba kızının isteğini ulaştırdı dua olarak Rahmetin sahibine. Ümmete rahmet isteğine rahmet, Rahmet sahibinden Cebrail ile gönderildi. Allah, Fatıma’nın isteğini kabul etti. Cebrail, Allah Resulünün yanına, nurdan bir ipekle geldi.
Peygamberimize dedi: “Bunu, Fatıma’ya ver.”
Allah, Fatıma’nın isteğini, nurdan bir ipek üzerinde göndermişti.
Bu ipek üzerinde şöyle bir yazı vardı: “Allah, Fatıma bint-i Muhammed’in mehrini, asi ümmetine şefaat olarak kıldı.”
Rabbinin hediyesini, Hz. Fatıma, titizlikle sakladı. Vefatında da kefeninin içine koydurdu. Baba bencil olmazsa, çocuk da bencil olmuyordu.
Baba “ben” demezse, çocuk da “ben” diyemiyordu.
O, çocuklarına benliği öğretmeyen bir babaydı...
O, çocuklarını, isteklere cevap veren Mucib isminin sahibi olan Zata götüren bir Baba idi (a.s.m.)...
Fatıma’nın nikahı olmuştu. Kız için adet olan mihr çok az bir miktar olarak kararlaştırılmıştı.
Fatıma, nikahında, hiç dünyevilik olmasını istemedi. Dünyevi olan bir karşılık onun içine sinmedi. Onun evliliğini Rabbi dilemişti, nikahını madem ki Rabb’i kıymıştı, mihrini de O vermeliydi.
Öyle de oldu…
Hz. Fatıma, bu mübarek nikahın her kesitini mübarekleştirdi, dünyevilikten uzaklaştırdı.
Babasına dedi:
“Ey Allah’ın Resulü! Herkes altın ve gümüş alarak evleniyor. Ben bunu istemiyorum. Allah’tan benim evlilik akçem olarak ümmetin asileri için şefaat etmemi iste.”
Sevgili baba kızının isteğini ulaştırdı dua olarak Rahmetin sahibine.
Ümmete rahmet isteğine rahmet, Rahmet sahibinden Cebrail ile gönderildi.
Allah, Fatıma’nın isteğini kabul etti. Cebrail, Allah Resulünün yanına, nurdan bir ipekle geldi.
Peygamberimize dedi:
“Bunu, Fatıma’ya ver.”
Allah, Fatıma’nın isteğini, nurdan bir ipek üzerinde göndermişti. Bu ipek üzerinde şöyle bir yazı vardı:
“Allah, Fatıma bint-i Muhammed’in mehrini, asi ümmetine şefaat olarak kıldı.”
Allah, Fatıma’nın isteğini, nurdan bir ipek üzerinde göndermişti. Bu ipek üzerinde şöyle bir yazı vardı:
“Allah, Fatıma bint-i Muhammed’in mehrini, asi ümmetine şefaat olarak kıldı.”
Ben Altay dağlarından koparak geldim
Yüreğimde Türkistan'dan binbir nakış var.
Çok şükür aslım da neslim de belli.
Türküm müslümanım o dağlar kadar.
Dokuz tuğ taşıdım ben, dokuz davula vurdum.
Dokuz evliya gücüyle yürüdüm geldim.
Büyüdü benimle mübarek yurdum.
Ebed-müddet bu devleti ben kurdum.
Nevruz toylarımızda ateşler
BÜYÜK DESTAN
-Sadık Kemal TURAL kardeşime
Ben, Altay dağlarından koparak geldim
Yüreğimde Türkistan'dan binbir nakış var.
Çok şükür aslım da, neslim de belli
Türküm, Müslümanım o dağlar kadar.
Dokuz tuğ taşıdım ben, dokuz davula vurdum
Dokuz evliya gücüyle yürüdüm, geldim
Büyüdü benimle mübarek yurdum
Ebet-müddet bu devleti ben
Beşşar b. Gâlib-i Necranî anlatıyor: " Rüyamda abide kadın Rabia-i Adeviyye'yi gördüm. Ona çokça dua ediyordum. Bana," Ey Beşşar! Bize gönderdiğin hediyelerin ipek mendillerle örtülü nurdan tabaklar içinde geliyor" dedi. Ben, "Bu nasıl oluyor?" diye sordum. O, "işte, hayattaki müminlerin ölülere yaptıkları dua böyledir; önce bu dualar kabul edilir ve nurdan tabaklara konulur, sonra ipek mendillerle kapatılır, ardından dua edilen kişiye getirilerek, 'Bu falanca kimsenin sana gönderdiği hediyedir' denilir ve ona ikram edilir."
“Zahirde iki karşı cenahta kalmış olsak da biz dostuz, arkadaşız. Geçmişe dayalı hukukumuz var. Dostluk, ipek kaftan gibidir. İncelik ve hassasiyet ister. Onu hak etmeyenin sırtından kayıp düşer. O kaftanı taşıyamayanlar üşümeye mahkûmdur.”
Beşşâr b. Gâlib-i Necrânî anlatıyor: "Rüyamda âbide kadın Râbia-i Adeviyye'yi gördüm. Ona çokça dua ediyordum. Bana, 'Ey Beşşâr! Bize gönderdiğin hediyelerin ipek mendillerle örtülü nurdan tabaklar içinde geliyor' dedi. Ben, 'Bu nasıl oluyor?' diye sordum. O, 'İşte, hayattaki müminlerin ölülerine yaptıkları dua böyledir; önce bu dualar kabul edilir ve nurdan tabaklara konulur, sonra ipek mendillerle kapatılır, ardından dua edilen kişiye getirilerek, 'Bu falanca kimsenin sana gönderdiği hediyedir' denilir ve ona ikram edilir."
"Hayatta olan mü'minler, ölüler için duâ ettikleri vakit ipek mendiller içinde nurdan tabaklara konur, ölüye götürülür: "İşte bu, filânın sana hediyesidir." denir. Nitekim Resûl-i Ekrem (s.a.v.): "Ölü, suda boğulmak üzere olup kurtulmak için yardım bekleyen bir insan gibidir. Babasının, kardeşinin veya her hangi bir dostunun duâsını bekler. Bu, onun nazarında bütün dünyadan kıymetli olur. Dirilerin ölülere hediyesi, duâ ve istiğfardır. " buyurdu.