Özdeşlik, ne eşitliktir ne de benzerliktir. Eşitlik, benzerliğin bir sınır halidir. Benzerlik ve eşitlik, karşılaştırılan iki şey arasında olur. Oysa özdeş olan bir ve aynı şeydir. (Taylan, 1996, s.105)
Geçerliliğini ve güçlülüğünü tekrar kazanmak için yapılacak şey harekete geçmekti, ceza korkusu veya ödül umudu olmadan: kalbinin sesini dinleyerek harekete geçmek.
Bir duvar vardı. Önemli görünmüyordu. Kesilmemiş taşlardan örülmüş, kabaca sıvanmıştı; erişkin biri üzerinden uzanıp bakabilir, bir çocuk bile üzerine tırmanabilirdi. Yolla kesiştiği yerde bir kapısı yoktu; orada yerin geometrisine indirgeniyordu: bir çizgiye, bir sınır düşüncesine. Ama düşünce gerçekti. Önemliydi. Yedi kuşak boyunca dünyada o duvardan daha önemli bir şey olmamıştı.
Bütün duvarlar gibi iki anlamlı, iki yüzlüydü. Neyin içeride, neyin dışarıda olduğu, duvarın hangi yanından baktığınıza bağlıydı.
Bir tarafından bakıldığında duvar, Anarres Limanı adı verilen yirmi beş hektar çorak alanı çevreliyordu. Limanda bir çift büyük servis vinci, bir roket fırlatma platformu, üç ambar, bir kamyon garajı ve bir yatakhane vardı. Yatakhane sağlam, pis ve yaslı görünüyordu, ne bahçesi vardı, ne de içinde çocukları; açıkçası orada ne kimse yaşıyor, ne de kimsenin uzun süre kalması düşünülüyordu. Aslında bir karantina bölgesiydi. Duvar yalnızca iniş alanını değil, uzaydan gelen gemileri, o gemilerle gelen insanları, geldikleri dünyaları ve evrenin geri kalan kısmını hapsediyordu. Evreni çevreliyor, Anarres'i dışarda, özgür bırakıyordu.
Öteki tarafından bakıldığında duvar Anarres'i çevreliyordu: bütün gezegen içerideydi, diğer dünyalardan ve insanlardan yalıtılmış, karantinaya alınmış, dev bir esir kampıydı.
"Orjini olmayan bir sahneyi gerçekten ayıran nedir ki? Gerçeğin yerini alan bir kopyadan söz etmemiz mümkün değil çünkü halihazırda orjinali olmayan bir kopya bu. Eğer bu[sahte] eserleri yeterince uzun sürede bir müzede ve özel sanat galerisinde sergilerseniz, bir süre sonra gerçek olurlar. Demek ki bir sahtenin gerçeğe dönüşmesi, onu gerçek kabul etmeye hazır bir kitle ile zamana bağlı yalnızca" -Orson Welles
Gerçeklik bilgi felsefesinin değil, varlık felsefesinin konusudur. Hakikat ise bilgi felsefesinin konusudur. Var olana ya da var olanlara ilişkili saptamada bulunan düşünen bir zihin olmaksızın, bir bilgiden, bir önerme ya da kuramdan ve dolayısıyla da herhangi bir hakikilik(doğruluk) ya da yanlışlıktan söz edilemez. Çünkü hakiki (doğru) ya da yanlış olması söz konusu olan, şeyler ya da nesneler değil, yalnızca bir bilgi öznesi tarafından ortaya konulan ifadeler ya da savlardır, kısaca bilgilerdir.
Gerçeklik; zihnimizin dışında, zihnimizden bağımsız olarak var olan kesinlik anlamına gelirken, doğruluk; düşüncenin gerçekle uyuşması, gerçekliğe uyan bilgi, yargı ve önermelerin gerçekliğe uyması anlamına gelmektedir
Mutlaka okumam gereken, uzun süredir elimde bekleyen, ertelenenler:
1. Garp cephesinde yeni bir şey yok - Erich M.Remarque (r) ✓
2. Binboğalar efsanesi - Yaşar Kemal (r)
3. Hansen’in evlatları - Ognjen Spahic (r)
4. İyi toplum yoktur - Nihan Kaya (i) ✓
5. Hansel ile Gretel’in gerçek öyküsü - Louise Murphy(r)
6. Öğlen Paris’te Sekizde
İşte o zaman, dışarıda sadece bir gün bile yaşamış olsa insanın hapiste hiç zorlanmadan yüz yıl geçirebileceğini anladım. Canı sıkılmadan yaşayacak kadar anısı olurdu zira. Bir bakıma, bu da bir kazançtı.